Literatür

Göç, mültecilik ve sığınmacılık üzerine bilgi edinmek istiyorsanız veya bu konularda çalışıyorsanız, google’a yazdığınızda karşınıza çıkan yüzbinlerce entry içinde nereye bakacağınızı şaşırıyorsanız, büyük bir okyanusta boğulmadan nitelikli bilgiye ve akademik olan veya olmayan ufuk açıcı çalışmalara ulaşabilmeniz için bu alandaki çalışmaları izleyip tasnif edip sunduğumuz bu başlık size hitap ediyor demektir. Bizleri bu konuda önemli ve ufuk açıcı çalışmalardan haberdar ederseniz, kısa tanıtıcı bilgilerle onlara da sayfalarımızda yer verebiliriz.

Mültecilik Nedir?

YUNANİSTAN'IN uluslararası tepkilere rağmen tüm dünyanın gözü önünde işlediği insanlık suçu bir kez daha kanıtlandı.

Katar merkezli Al Jazeera kanalı, Yunanistan'dan Türkiye'ye zorla gönderilen iki Kübalı mülteciyle konuştu. Joel takma ismini kullanan mülteci, "Eşyalarımızı aldılar. Zorla soyulduk. Dövüldük. Aç ve susuz bırakıldık" dedi.

Marmaris açıklarında 25 mülteci kurtarıldı

Marmaris açıklarında kurtarılan 25 mülteci, Muğla İl Göç İdaresi Müdürlüğü'ne götürüldü.

Muğla'nın Marmaris ilçesi açıklarında, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 25 mülteci kurtarıldı. DHA'nın aktardığına göre mülteciler, Yunanistan tarafından zodyak botun motoru bozularak Türkiye kara sularına itildiklerini söyledi. 

Kırsal Taşlıca Mahallesi Serçe Limanı açıklarında devriye gezen, Güney Ege Sahil Güvenlik Marmaris Grup Komutanlığı ekipleri, denizde zodyak bot içinde sürüklenen kişiler olduğu ihbarını aldı. Yunanistan sınırına 150 metre kala bulunan zodyak bota yanaşan ekipler, 25 kaçak göçmeni kurtararak, Sahil Güvenlik Marmaris Grup Komutanlığı'na getirdi. Doktor kontrolünden geçirilen ve Suriye ve Burma uyruklu olduğu tespit edilen, aralarında kadın ile çocukların da bulunduğu 25 mülteci, işlemlerinin ardından Muğla İl Göç İdaresi Müdürlüğü'ne götürüldü.

Mülteci Kamplarındaki Yangınlar: İhmaller Yumağı

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin 2020 verilerine göre, 26 milyonu aşan mülteci nüfusunun yüzde 22'si kamplarda yaşıyor.

İstanbul Medeniyet Üniversitesi doktora adaylarından Burçin Gizem Bolat, mülteci kamplarındaki yangınları AA Analiz Masası için değerlendirdi. 

Göçle ilgili yazılar, genellikle göçün insanlık tarihi kadar eski olmasına yapılan vurguyla başlar. Bu hem klişe hem de oldukça gerçek bir vurgudur. Göç, 2021 yılında da hem ulusal hem de küresel siyasette kendisini unutturmayan bir fenomen olarak gündemde kalmıştır. 2021'in son aylarında Belarus'tan Polonya'ya geçmek için mültecilerin sınıra yürümesi, göç ve mültecilerin yeniden güvenlik şemsiyesi altında değerlendirilmesine ve sınır politikalarının sıklıkla gündeme gelmesine sebep olmuştur. Türkiye açısından değerlendirildiğinde de İzmir’de bulundukları ev ateşe verilen üç Suriyeli gencin ardından yapılan tartışmalar ve açılan soruşturmalar çerçevesinde, mülteciler tekrardan ulusal gündem başlıklarından biri oldu.

Mülteci kamplarının sayısı ve yoğunluğu artıyor

Mültecilerle ilgili üzerine konuşulması gereken konulardan biri kamp koşullarıdır. Çünkü insan hareketliliğinin giderek yoğunluğunu artırdığı bu dönemde, devletlerin kısıtlayıcı politikaları, mültecilerin kamplarda yaşamayı tercih etmesi ve mülteci statüsü için gerekli resmi süreçlerin yoğunluğu sebebiyle mülteci kamplarının sayısı artış trendinde. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2020 verilerine göre, 26 milyonu aşan mülteci nüfusunun yüzde 22’si (6 milyon) kamplarda yaşıyor. Mülteci kamplarının yoğunluğuna örnek olarak, 800 bin kapasitesi bulunmasıyla dünyadaki en büyük mülteci kamplarından biri kabul edilen Bangladeş’teki Kutupalong kampı verilebilir. Bu kamptaki mülteci yoğunluğunun tahayyül edilebilmesi için Washington D.C’den daha kalabalık olmasını belirtmekte yarar var.[1]

İnsan hareketliliğinin artmasına bağlı olarak mülteci kamplarındaki sayıların yükselmesi ise çeşitli sorunları beraberinde getiriyor. Bu noktadan hareketle özellikle mülteci kamplarında sıklıkla yangınlar meydana geliyor. 31 Aralık 2021'de Lübnan’ın Miniyeh şehrinde çoğunlukla Suriyeli mültecilerin kaldığı kampta büyük bir yangın çıktı. Bununla birlikte geçen yıl ocakta İngiltere (Napler Barracks), şubatta İspanya (Nijar), martta Yunanistan (Selanik) ve Bangladeş (Cox’s Bazar), nisanda Irak (Sharya Camp), eylülde Yunanistan (Samos), ekimde İtalya’daki (Castelvetrano) mülteci kampında çeşitli yangınlar meydana geldi. 2020'de eylülde Yunanistan’ın Midilli Adası ve aralıkta Bosna’nın Lipa Kampı’ndaki yangınlar dikkati çekti.[2]

Tabii ki bahsedilen yangınların her biri aynı şiddette ve genişlikte gerçekleşmedi. Ancak Bosna, Yunanistan ve Bangladeş’te meydana gelen yangınlar gerek etkiledikleri insan sayısı gerekse ardında bıraktıkları zayiat açısından önemli. Bosna’daki Lipa kampında Aralık 2020’de çıkan yangınla yaklaşık 1400 kişinin yaşam alanı kül oldu. Avrupa’nın en büyük kampı olarak bilinen Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki Moria kampında Eylül 2020’de çıkan yangın sonucunda 12 binden fazla mültecinin yaşadığı barınma ve sosyal alanlar kullanılamaz hale geldi. Ancak Moria kampında, 3 bin kişilik inşa edilmesine rağmen 20 bin kişinin barındığı belirtilmiştir. Bu sebeple İnsan Hakları İzleme Örgütü için Yunanistan’da araştırma yürüten Eva Cosse, bu yangınların sürpriz olmadığını hatta beklenen bir durum olduğunu belirtti.[3]

Bangladeş’te Myanmar rejiminden kaçan Arakanlı Müslümanların sığındığı Cox’s Bazar mülteci kampında Mart 2021'de çıkan yangın da 45 bin kişinin evsiz kalmasına ve 11 kişinin vefat etmesine sebep oldu. Hatta bu yangında T.C. Sağlık Bakanlığı ve AFAD iş birliğiyle kurulan ağır iklim tipi sahra hastanesi de kullanılamaz hale geldi. Türk yetkililer, yangın sonrası hastanenin onarılmaya başlandığını belirtti.[4] Cox’s Bazar kampında çıkan bu yangın, aslında Bangladeş için şaşırtıcı olmamakla birlikte 2021’in ilk dört ayında çıkan 84 yangından biri oldu. Cox’s Bazar kampında 2020 yılında toplam 82 yangın bildirimi yapıldı. Ancak 2021'in ilk dört ayında bir önceki yılın toplam bildiriminden fazla yangın gerçekleşti. [5]

Bu yangınlar niye çıkıyor?

Son zamanlarda mülteci hareketlerindeki artışla doğru orantılı olarak mülteci kamplarındaki nüfus yoğunluğu arttı. Bu duruma paralel olarak yangınlar da arttı. Ayrıca mülteci kamplarındaki elverişsiz koşulların yangın sonucunu doğurması da sıklıkla dikkat çekilen bir konu. Bir yıl içinde bir kampta 84 yangın çıkması ya da yoğun mülteci barındıran kampların yangınlarla gündeme gelmesi dikkat çekici bir durum. Avrupa’daki STK’ler kundaklama saldırılarını kabul etmekle birlikte yangınların sayısına dikkat çekerek kundaklama yangınlarının azınlıkta olduğunu belirtiyor.[6] Çünkü mülteci kamplarındaki elverişsiz koşullar, kundaklama ihtimalinin ikinci sırada düşünülmesine yol açıyor. Nitekim Yunanistan’ın Samos Adası’ndaki yangının mültecilerin ısınmak için çadır içinde yaktıkları odunlardan dolayı çıktığı açıklanmıştı. Moria kampındaki yangından sonra etkilenen mültecilerin nakledildiği Kara Tepe kampında ise elektrik sistemi ve kablolarının hatalı kullanımı sonucunda yangınlar çıktığı ifade edildi.

Moria kampındaki yangının ise neden çıktığı halen kesinleşmemekle birlikte kundaklama ihtimali üzerinde duruluyor. Yunanistan’daki ulusal medya kuruluşları, Moria’daki yangını, salgın gerekçesiyle uygulanan karantina önlemlerini protesto amacıyla kampta yaşayan mültecilerin çıkarmış olabileceği ihtimalini ortaya attı.[7] Ancak uluslararası çalışmalara imza atan STK’lerden Sınır Tanımayan Doktorlar içindeki Aurelie Ponthieu, yangının sorumlusu olarak, Yunanistan ve Avrupa’nın yıllardır sürdürdüğü insani acıların ve şiddetin sonucundaki göç politikalarını gösteriyor.[8] Kampı kundaklama sonucu yangın çıkmasına sebep oldukları gerekçesiyle dört mültecinin tutuklanarak 10 yıl hapis cezası aldığı açıklandı.

Fransa’nın Grande-Synthe mülteci kampında 2017'de çıkan yangının ardından göçmenler için gönüllü yardım kuruluşlarından Auberge des Migrants yetkilisi François Guennoc, daha fazla büyük kampların oluşmasına izin vermeyeceklerini açıkladı. Guennoc’un açıklamalarına göre, büyük kamplar, kapsamlı elektrik tesisatı gerektirdiği için yangın olasılığını da artırıyor. Bu sebeple mülteci kamplarının genişlemesinin önüne geçilmesi gerektiği savunuluyor.

 

Ne Yapılmalı?

İnsan hareketliliğinin arttığı ve göçün zamansız bir fenomen olduğu defaatle belirtildi. Küresel gelişmeler dikkate alınarak ülkesindeki şiddetten ve savaştan kaçıp başka ülkelere sığınan mülteci sayısının da artış trendinde olduğu vurgulandı.

 

Kitlesel olarak ya da bireysel mültecilik taleplerindeki sıçrama, devletler üzerindeki resmi mülteci statüsü için başvuru süreçlerini uzatıyor. Bunun akabinde çoğunlukla mültecilerin hedef ülkesi olan ve mültecilik statüsü vermeye mesafeli yaklaşan devletlerin, resmi prosedürleri gerekçe göstererek başvuru sürecindeki mültecileri kamplarda bekletmesi, kısıtlı imkanların aksamasına yol açıyor.

 

Savaştan ve şiddetten kaçan mülteciler için kamplar, yeni bir mücadele alanı olarak karşımıza çıkıyor. Ancak belirtilmelidir ki göç eden kişi sayılarındaki artışla kamplar, mülteciler için daha kalıcı hale gelecek. Bu sebeple yukarıda da bahsedildiği gibi elverişsiz kamp koşullarının iyileştirilmesi elzem. Mültecilerin ısınmak ya da yemek yapmak için ateş yakmaya ihtiyaç duymayacakları imkanlar geliştirilmeli. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan mültecilerin durumu uluslararası toplum için dikkat çekici olmalı.

 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki göç hareketlerini düzenlemek için 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Deklarasyonu ile kurulan Uluslararası Mülteci Rejimi, yukarıda da bahsedildiği gibi çoğunluğu Avrupa’daki mülteci kamplarında çıkan yangınlar için daha etkin olmalı. Çünkü Bangladeş gibi gelişmekte olan ve kendi vatandaşlarına da sunduğu altyapı imkanlarının yetersiz olduğu ülkelerde çıkan kamp yangınları, uluslararası toplum için şaşırtıcı sayılmıyor. Fakat gelişmiş ülkeler sınıfındaki Avrupa ülkelerinin bu denli temel ihtiyaçlar için altyapı kaynağı ayıramaması, üzerine düşünülmesi gereken bir konu.

 

Tüm bunlarla birlikte kamplarda yangın güvenliği konusunda altyapı çalışmalarının yapılması ve tedbirlerin alınmasıyla bu konuda uluslararası örgütlerin ve insani yardım kuruluşlarının iş birliği yapması, olası yangın süreci ve sonrasındaki zararların giderilmesi açısından da önemli. Son olarak, çoğunlukla sadece sayılara indirgeyerek lanse edilen mültecilerin birinci kuşak insan haklarındaki yaşam hakkını tehdit edebilecek her türlü uygulamanın önüne geçilmeli.

[Burçin Gizem Bolat, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Doktora Adayı]

KAYNAKÇA

[1] UNHCR, “Refugee Camps”, https://www.unrefugees.org/refugee-facts/camps/

[2] https://www.infomigrants.net/en/post/30853/fires-in-migrant-camps-most-fires-are-caused-by-bad-wiring

[3] https://www.nytimes.com/2020/08/14/world/europe/greece-migrants-abandoning-sea.html

[4] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkiye-bangladeste-multeci-kampindaki-yanginda-tahrip-olan-sahra-hastanesini-yeniden-insa-ediyor/2195034

[5] https://reliefweb.int/report/bangladesh/rohingya-refugees-fear-another-disaster-waiting-happen-after-84-fires-just-four

[6] https://www.infomigrants.net/en/post/30853/fires-in-migrant-camps-most-fires-are-caused-by-bad-wiring

[7] https://www.dw.com/en/greece-refugee-camp-fire/a-54861061

[8] https://www.doctorswithoutborders.org/what-we-do/news-stories/news/greece-fires-destroy-europes-largest-refugee-camp

Almanya iltica başvurusunda rekor kırdı

Almanya Federal Göç ve Mülteci Dairesi, 2017 yılından bu yana en yüksek iltica başvurusu 2021 yılında 190 bin 800 ile rekor kırıldığını belirtti.

Almanya Federal Göç ve Mülteci Dairesi 2021 yılı iltica rakamlarını açıkladı. Verilere göre, Almanya'da 2017 yılından beri en yüksek iltica başvurusu 2021 yılında kaydedildi.

2021 yılında Almanya'ya 190 bin 800 iltica başvurusu yapıldı. En çok iltica başvurusunu Suriyeliler yaptı.

Başvuru yapanların 148 bini ilk kez iltica başvurusunda bulunanlar oluşturdu. Bu rakam 2018 yılından beri en yüksek rakama denk geliyor.

Almanya İçişleri Bakanlığı verilerine göre, iltica için başvuru yapanlar arasında en geniş grubu 70 bin ile Suriyeliler oluşturuyor.

Almanya'da 2020 yılında 122 bin iltica başvurusu yapılmıştı.

Bakanlık, söz konusu olan 2020 ve 2021 verilerinin karşılaştırılmasının, salgın hastalıktan kaynaklı seyahat kısıtlamaları nedeniyle çok doğru olmayacağını da belirtti. 

Kaynak: Doğru Haber

Kar fırtınası 47 mülteci kampına zarar verdi

Suriye’de etkili olan kar fırtınası nedeniyle 47 mülteci kampı zarar gördü.,

Suriye’nin kuzeybatısında şiddetli Kar Fırtınası etkili oldu. Suriye Müdahale Koordinatörlüğünden yapılan açıklamada, kötü hava koşulları sebebiyle son 24 saatte 47 mülteci kampının zarar gördüğü belirtildi.

Halep’in kuzeyi ile Afrin ve Azez’de de sivil savunma ekipleri acil durumlara müdahale etmek için seferber oldu.

Ekipler mülteci kamplarına yiyecek ulaştırmak için yol çalışmalarını sürdürürken, zarar gören çadırlar için de alternatif çözümler aranıyor.

Kaynak: İHA

Almanya göçmen işçi ihtiyacını resmen açıkladı

Almanya'da işçi sıkıntısının yaşandığı bir süredir dile getiriliyordu. İlk kez resmi bir ağızdan bu sorun gündeme getirildi. Almanya’nın yeni İçişleri Bakanı Nancy Faeser acil göçmen işgücüne ihtiyaç duyduklarını söylerken detayları açıkladı.

Bir süredir gündemdeydi. Almanya'da birçok sektörde iş gücü sıkıntısı yaşanıyor. Almanların bu sorunu yurt dışından gelecek göçmen işçilerle çözmeyi planladıkları konuşuluyordu. Ancak Merkel sonrası Alman hükümetinden resmi bir açıklama gelmemişti.

Beklenen açıklama Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser tarafından yapıldı. 

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, ülkedeki Müslümanlar ve göçmenlerle ilgili açıklamalarda bulundu.  Faeser, ülkenin önemli ölçüde göçmen işgücüne ihtiyacı olduğunu söyledi ve detayları açıkladı.

Kaynak: Haber Global

Suriyeli çocuklar eğitim sistemine entegre ediliyor

Türkiye, milyonlarca göçmen ailesinin çocuklarının eğitim sistemine entegrasyonu için yürüttüğü dev proje PİKTES için dünyanın da takdiri topladı. Proje kapsamında 29 ilde 750 bin mülteci çocuğa okullarda eğitim veriliyor.

TBMM İnsan Hakları Göç Alt Komisyonu toplantısına katılan Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, Suriyeliler başta olmak üzere Türkiye'de bulunan mülteci çocukların eğitim sistemine ve yaşadıkları ülkeye entegrasyonları ile ilgili yürütülen Suriyeli çocukların Türk Eğitim sistemine entegrasyonunun desteklenmesi PİKTES Projesi ile ilgili bilgi verdi. İşte dev projeden detaylar:

26 il 750 BİN ÖĞRENCİ

AB ile birlikte yürütülen projenin büyüklüğü 400 milyon avro. Proje mültecilerin yoğun olduğu 26 ilde devam ediyor. 750 bin öğrenciyi kapsıyor.

KİMLER VAR

Suriyelilerin yanısıra Afgan, Somali, Irak ve Yemen, Filistinli öğrencilere destek veriliyor.

DÖNÜYORLAR

5 -17 yaş aralığındaki öğrenci azalıyor. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri bunun Suriyeliler başta olmak üzere mültecilerin ülkelerine geri dönmeye başlamasından kaynaklandığını, sayının daha da düşmesini bekledikleri mesajı verdiler.

EN YOĞUN İLLER

Öğrenci sayılarındaki yoğunluk İstanbul'da. Bunu Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay ve Kilis takip ediyor.

TÜRK ÇOCUKLARINA DA VERİLECEK

AB ile yürütülen proje kapsamında yapılan müzakereler sonrasında yeni bir karar alındı. Proje kapsamında mülteci çocuklara sağlanan kırtasiye gibi tüm yardımlardan Türk öğrenciler de yararlanabilecek.

200 YENİ ANAOKULU

Proje kapsamında önümüzdeki dönemde 200 prefabrik anaokulu yapılacak.

TÜRKÇE EĞİTİMİ

Bu güne kadar 550 bin kişiye Türkçe eğitimi verildi.

PSİKOLOJİK DESTEK

390 bin öğrenciye savaş nedeniyle yaşadıkları travmaların ortadan kaldırılması, eğitime entegre olabilmeleri için rehberlik hizmeti verildi.

İMAM-HATİP FAKTÖRÜ

Suriyeli kız çocuklarının okullara devamı ve erken evliliklerin önlenmesi konusunda imam hatip liseleri önemli bir rol üstlendi. Halen imam hatip liselerinde 100 binin üzerinde mülteci eğitim görüyor ve bunun büyük bölümü kız.

Kaynak: Sabah

Türkiye’deki Mülteciler ve Sığınmacılar

Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür. Türkiye, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan UNHCR’nin ilgi alanına giren kişiye de ev sahipliği yapmaktadır.   

Coğrafi sınırlandırmayı sürdürerek ve bu bağlamda Avrupa dışında gerçekleşen olaylardan dolayı Türkiye’ye gelmiş mülteciler için üçüncü ülkeye yerleştirmeyi en çok tercih edilen çözüm olarak koruyarak; 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraftır. Türkiye, uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirmektedir. 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunmuş ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiştir. Kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koyup; politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü kurmuştur. Türkiye aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği’ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir.