Yazarlar
Üsküdar’da Saklı Bahçe’deyiz.
İsmiyle müsemma saklı bir bahçe burası.
Nasuh Mehmet Efendi Camii’nin ana caddeye bakan kısmından girip dar bir avludan geçince, ana caddenin trafiği ve gürültüsü bir anda sona eriyor ve kendinizi erik ve yenidünya ağaçlarıyla dolu bu asude bahçede buluyorsunuz.
İşte o saklı bahçede, Suriyeli dostlarım Süheyla Hanım ve Basil Beyle çay içip sohbet ediyoruz. Suriyeli mültecilerin meselelerini ve beraberce nasıl bir çözüm bulabileceğimizi konuşuyoruz.
Bahçe duvarlardan aşağı sarkan incir ağaçlarının kokusu, bir an beni Prof. Mehmet İpşirli’den dinlediğim bir mektuba ve o mektup üzerinden başka bir göç hikayesine götürüyor.
1492’de İspanya’daki Müslüman hakimiyetinin son bulması, “İspanya’daki Yahudi kültürünün altın çağı”nın da sonunu simgeliyordu. Oradaki zulümden dolayı oradan ayrılıp Osmanlı ülkesine sığınan Musevilerden İsak Zarfati, Macaristan’daki akrabalarına yazdığı mektupta Osmanlı ülkesini “hiçbir şeyin eksik olmadığı bir ülke” olarak tanımlıyor ve burada her şeyin gönlünce olabileceğini, Türkiye üzerinden Kutsal Topraklara güvenle ulaşılabileceğini, Müslümanların hakimiyeti altında yaşamanın Hıristiyanların hakimiyeti altında yaşamaktan daha iyi olduğunu, kendilerinin ve çocuklarının dövülmeden en güzel şeyleri giyebileceklerini belirtiyor ve “burada herkes kendi asması ve incir ağacının altında oturabilir” diyordu.
İpşirli Hocayla bu mektup ve incir ağacına dair bu ifade üzerine konuştuğumuz için, incir ağacının kokusu iki anı zihnimde bir araya getirmişti. Trajik bir göç hikayesinden 530 yıl sonra başka bir grup insan, incir ağacının gölgesinde güven içinde oturabilmenin mücadelesini veriyordu.
Zarfati’nin mektubunu okuduğumda, onları incir ağacının gölgesinde güvende tutanları rahmetle ve minnet duygularıyla anmıştım. Onlar zor bir zamanda iltica edenlere kapılarını açmış ve bu dünyadan giderken çocukların güven içinde oynayabilecekleri bir gölge bırakabilmişlerdi.
Biz de bugün birilerinin ileride, yüzlerce yıl sonra anlatacağı bir tarihi yaşayarak yazıyoruz.
Türkiye Suriyeli göçünün başlangıcında kadim geleneğine uyarak kapılarını açtı ve onlara güvenli bir liman sundu. Ama bugünlerde onların çok canını acıtacak işler oluyor ve bazı siyasi partiler tehcir dahi vadedebiliyor.
Dileyelim mültecilere yönelik bu yaklaşım seçimlere kadar maruz kalacağımız kötü bir rüyadan ibaret olsun ve Anadolu’nun kadim kucaklayıcı geleneği çağlar boyu kesintiye uğramadan devam etsin.
Saklı Bahçe, mülteci çocuklarının da Üsküdar’ın dokunulmazlık mertebesindeki kedileriyle oynadıkları güvenli bir bahçe olmaya devam etsin.
İncir ağacının gölgesinde, güvenle.