Yazarlar
Geçtiğimiz hafta yayınlanan bir haber, öylece okunup geçildi. Aynı anda birden çok mecrada okuma fırsatı bulduğumuz haberin üzerinin örtülmesine izin vermemek gerekiyor. Haber şuydu:
“Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre Temmuz ayında, Avrupa genelinde 2 bin çocuk sığınmacı ‘ortadan kayboldu”.
Evet, yanlış okumuyorsunuz.
2 bin çocuk sığınmacıdan haber alınamıyor.
Yoklar.
Aileleri perişan. Sığındıkları ülkede ayakta kalmaya çalışırken çocuklarını bulma çabaları bütünüyle sınırlanıyor.
BBC’deki bir habere göre, aileleri olmadan, zorunlu olarak göçmen kafilelerine katılan reşit olmayan çocukların nereye gittikleri ve akıbetleri konusunda yeterli bir denetim yok. Hollandalı kamu yayıncısı, Avrupa’da refakatsiz çocuk sığınmacı sayısının artmaya devam ettiğini bildirdi. Temmuz ayında, Avrupa Birliği’nde 2 bin çocuk sığınmacı, iltica başvurusundan sonra haber vermeden kampları terk ederek, kayıplara karıştı. Bu çocukların başlarına ne geldiği bilinmiyor, büyük bir bölümünün insan tacirlerinin eline düştüğü tahmin ediliyor.
Sadece çocuklar değil elbette. Her gün göçmen katliamına dair haberlere tanık oluyoruz. Polonyalı sınır görevlisi bir asker Belarus Soruşturma Komitesi’nin göçmenlerle ilgili başlattığı soruşturmaya dahil oldu ve geçtiğimiz yılın aralık ayında Polonya-Belarus sınırında göçmenlere sert müdahale sırasında 240 göçmenin öldürüldüğünü açıkladı.
Yunanistan’da Meriç nehrine itelenen, Türkiye’de yalana dayalı bir nefret kampanyasının odağı haline getirilip dışlanan, saldırıya uğrayan ve öldürülen, sınırlarda polisler tarafından sopalarla dövülen göçmenler artık küresel bir olgu durumunda.
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2020 Dünya Göç Raporuna göre, 2019 yılında 26 milyon insan şiddet ve çatışma nedeniyle uluslararası göçe zorlandı, 55 milyon insan ise yaşadığı ülkenin içinde pandemi, afetler, çatışmalar ve şiddet nedeniyle yer değiştirdi/göç etmek zorunda kaldı.
Bu küresel olgu, küresel bir dayanışmayla ele alınabilir ve ancak böyle bir dayanışma göçmenleri devletlerin ve ırkçı odakların şiddetinden koruyabilir.
Küresel antikapitalist hareket uzun süre önce “küresel düşün yerel örgütlen” perspektifiyle ABD’nin Irak işgaline ve şirketlerin açgözlülüğüne karşı büyük bir dünya hareketi inşa etmişti. Şimdi de küresel dayanışmayı güçlendirmenin yolunun yerel dayanışmayı inşa etmekten geçtiğini bilenler hızla yan yana gelmeli.
Göçmen çocukları, göçmen kadınları, tüm göçmenleri sadece mağdurlar değil, göç ettikleri ülkenin tüm yurttaşlarıyla eşit haklara sahip aktif üyeleri olarak gören ve özel koruyucu yasaların çıkartılmasını hedefleyen bir mücadeleye ihtiyaç var.
Göçmen dayanışmasını politik mücadelenin asli konusu olarak görmeyenler yanılıyor. Göçmen dayanışması kitleselleşemezse, meydan ırkçılara bırakılırsa, merkez politikacılara güvenmeye devam edilirse neler olabileceğini İsveç, İtalya ve Trump örnekleri gösterdi, gösteriyor. Göçmenleri sınıf kardeşi olarak görmeyen bir işçi sınıfı mücadelesi bu hatanın bedelini faşistlerin yükselişi olarak ödemek zorunda. Geçtiğimiz yıllarda Yunanistan’da yeni dönemin Nazilerine karşı mücadeleyle göçmen dayanışmasını birleştirenler, bu ırkçı partinin kapatılmasını sağlayan yığınsal bir hareket inşa ettiler. Alınması gereken örnek Yunanistan’da duruyor.
Kaynak: Marksist.org