Haberler
Göçmenlerin Gündemi (25 Kasım – 1 Aralık)
25 Kasım
Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı nasıl üç milyonun altına düştü? (BBC Türkçe)
Türkiye’de geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin sayısı, yaklaşık yedi yılın ardından ilk kez üç milyonun altına düştü.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 20 Kasım'da yaptığı son açıklamada, adres tahkikatlarından sonra Suriyelilerin sayısının 2 milyon 935 bin 742’ye gerilediğini açıkladı.
Göç İdaresi'nin en son güncellenen verilerine göre ise bu sayı, 2 milyon 936 bin 252 oldu.
Bu verilere bakıldığında, Türkiye’deki Suriyelilerin sayısının, 2011'den sonraki on yıl içinde arttığı, 2021 yılında 3 milyon 737 bin 639’a ulaştığı görülüyor.
Ancak aynı verilere göre bu sayı, 2021'den bu yana, yeni doğumlara rağmen sürekli düşüyor. Bu düşüşün neden ve nasıl yaşandığını inceledik.
Sayılar 2011’den bu yana nasıl değişti?
Türkiye'deki Suriyelilerin çok önemli bir bölümünün, sunulan imkanlar nedeniyle geçici koruma statüsüyle yaşadığı düşünülüyor.
Göç İdaresi’nin verilerine göre bu statüdeki Suriyelilerin sayısı, 2011 ile 2021 arasındaki 10 yıllık dönemde, 2019’daki küçük bir düşüş dönemi dışında, sürekli arttı.
2012'de 14 bin 237 olup 2016'da 2 milyon 834 bin 441'e ulaşan sayı, 2017'de 3 milyonun hayli üstüne çıktı ve 3 milyon 426 bin 786 oldu.
2021’de ise Suriyeli sayısı bugüne kadarki en üst seviye olan 3 milyon 737 bin 369’a ulaştı.
Ancak 2021’den sonra sayı sürekli düşmeye başladı.
Düşüşün en büyük nedeni: Geri dönüşler
Sayının düşmesinde en önemli nedenler arasında Suriye’ye geri dönüşler ve yasadışı yollarla Avrupa’ya geçişler sayılıyor.
Suriye’ye geri dönenlerle ilgili sayılar dönem dönem yetkililer tarafından açıklanıyor.
Bu konudaki son resmi açıklama ise İçişleri Bakanı Yerlikaya tarafından 20 Kasım’da yapıldı.
Yerlikaya, “2016 ile 2024 yılları arasında 729 bin 761 Suriyelinin geri dönüş yaptığını” belirtti.
Sadece 2024 yılı içinde ise 114 bin 83 Suriyelinin ülkesine geri döndüğünü söyledi.
Bu kişiler, Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'nin geçmişte üç büyük harekât düzenlemiş olduğu bölgelere yerleştiriliyor.
Hükümet bu süreci, “gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüş” olarak tanımlıyor.
Yetkililer, bu geri dönüşlerin "uluslararası hukuka uygunluğuna ve gönüllü olarak yapıldığına" vurgu yapıyor.
İnsan hakları alanında faaliyet gösteren, uluslararası ve ulusal çaptaki çeşitli sivil toplum örgütleri ise “zorla geri göndermelerin yaygın bir uygulama olduğunu” savunuyor.
Bazı uzmanlar da “zorla geri göndermeler nedeniyle bu kişilerin Türkiye’ye kaçak geçiş durumunun ortaya çıkabileceğini” öne sürüyor.
Bu kapsamda, geçen aylarda bir tuğgeneralin Suriye sınırında makam aracıyla insan kaçakçılığı yapma suçlaması nedeniyle görevden alınması ve tutuklanmasına da dikkat çekiliyor.
Göç İdaresi Başkanlığı'nın son olarak 14 Ekim'de güncellediği yakalanan düzensiz göçmenlerle ilgili verilerinde Suriyeliler, Afganlardan sonra ikinci sırada yer alıyor.
Buna göre 2014 içinde 46 bin 332 Suriyeli düzensiz göçmen yakalanmış.
İkinci neden olarak ise Avrupa’ya yasa dışı geçişler gösteriliyor.
Geçmişten bugüne kadar, kaç Suriyelinin bu yolla Avrupa’ya geçtiğine dair paylaşılmış net bir veri bulunmuyor.
Göç uzmanlarının bu iki neden dışında bahsettiği üçüncü bir neden de etkisi çok daha az olmakla birlikte vatandaşlık verilenler.
21 Ağustos’ta Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, Türk vatandaşlığını kazanan Suriye uyruklu kişi sayısının 238 bin 768 olduğu belirtildi.
Yetkililer, yeni kabine döneminde ise Suriye uyruklu kişilere Türk vatandaşlığı verilmesi uygulamasının yavaşladığını aktarıyor.
Ekim ayındaki ani düşüşün nedeni ne?
Göç İdaresi’nin sondan bir önce açıkladığı verilere göre kayıtlı Suriyelilerin sayısı, 3 Ekim tarihinde 3 milyon 89 bin 904’e gerilemişti.
21 Kasım tarihli son verilerle sayı 2 milyon 936 bin 252’ye kadar geriledi.
Peki 2021 yılından beri sayı düşmekle birlikte neden Ekim ayında böyle ani bir düşüş yaşandı?
Bunun nedeni, İçişleri Bakanlığı'nın başlattığı adres tahkikatı sonucu, adreslerini güncellemeyen bir grup Suriyelinin Avrupa’ya geçtiklerinin düşünülmesi ve kayıttan silinmesi.
İçişleri Bakanı Yerlikaya, 9 Ağustos’ta yaptığı açıklamada bir adres tahkikatı yaptıklarını ve 731 bin Suriyelinin adreslerini güncellemediğini belirtmişti.
Bakanlık, kayıtlarını yenilemeyenlere 90 günlük süre vermişti.
Bu süre dolduğunda ise iki aylık daha ek süre verilmişti.
Bu ek süre de 1 Kasım tarihinde doldu.
Bakan Yerlikaya, 20 Kasım’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bu son ek sürenin dolmasının ardından ortaya çıkan yeni verileri ilk kez açıkladı.
Yerlikaya, “Kamu kurumlarımızdan hizmet almayan yani herhangi bir iz bırakmayan 150 bin 327 Suriyelinin, en az bir yıldan beri hiçbir şekilde kamu hizmetinden faydalanmadığını, yani burada olmadığını tespit ettik ve bunların Avrupa’ya geçtiğini değerlendirdik, kayıtlarını sistemden düştük” dedi.
Bu açıklama ile Türkiye’deki yabancıların toplam resmi sayısı da yenilenmiş oldu.
Yerlikaya; Türkiye’de bulunan yabancı sayısının, geçici koruma altındaki Suriyelilere ek olarak, 1 milyon 32 bin 379'u ikamet izinli kişiler ve 206 bin 585'i uluslararası koruma altındaki kişilerle toplamda 4 milyon 174 bin 706 olduğu açıkladı.
https://www.bbc.com/turkce/articles/c8eknylyelpo
26 Kasım
Suriyeli 3 işçinin öldüğü yangını çıkaran sanığa müebbet hapis (Evrensel)
İzmir'de Suriyeli 3 işçinin kaldığı şantiyede yangın çıkaran sanık Kemal Korukmaz'ın, 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1,5 yıl hapis cezası istinafta onandı.
İzmir'in Güzelbahçe ilçesinde, beton imalatının yapıldığı santralde çalışan işçilerin konakladığı şantiyede çıkan, Suriyeli Ahmed El Ali (21), Memun En Nebhan (23) ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş'in (17) hayatını kaybettiği yangına ilişkin 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Kemal Korukmaz'ın (43) cezası istinafta onandı.
Güzelbahçe ilçesindeki beton imalathanesinin yapıldığı santralde çalışan Suriye uyruklu Ahmed El Ali, Memun En Nebhan ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş'in kaldığı odada, 16 Kasım 2021 gecesi yangın çıktı. İhbarla bölgeye sevk edilen itfaiye ekipleri, 3 işçiyi yaralı çıkarıp, yangını söndürdü. İzmir'deki hastanelere kaldırılan işçilerden Ahmed El Ali ve Muhammed El Hüseyin El Abdo 2 gün sonra, Memun En Nebhan ise 1 hafta sonra hayatını kaybetti. Cenazeler, otopsinin ardından toprağa verildi.
Soruşturma kapsamında yangından 14 gün sonra Seferihisar ilçesinde işletmeci çifti bıçakla yaralayıp, para ve değerli eşyalarını gasbetmek suçundan yakalanan Kemal Korukmaz, polisteki ifadesinde, 3 kişinin yaşamını yitirdiği yangını benzin ile odayı ateş vererek kendisinin çıkardığını itiraf etti. Korukmaz, işlemlerinin ardından sevk edildiği adliyede yangın ve gasp suçlamasıyla tutuklandı.
Hükümler isabetli
Korukmaz hakkında, 'Tasarlayarak canavarca hisle yangın çıkarmak suretiyle öldürme' suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis, 'Taksirle yakarak mala zarar verme' suçundan da 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle İzmir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. İftiraya uğradığını söyleyen Korukmaz ise suçsuz olduğunu savundu. Geçen mart ayında İzmir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada heyet, sanık Kemal Korukmaz'ı 3 kişinin ölümüne neden olduğu gerekçesiyle 'Nitelikli kasten öldürme' suçundan 3 kez ağırlaştırılmış müebbet, 'Mala zarar verme' suçundan ise 1,5 yıl hapis cezasına çarptırırken indirim de uygulamadı.
Taraf avukatlarının itirazları üzerine dosya istinafa taşındı. Yerel mahkemenin kararını inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 24'üncü Ceza Dairesi, Korukmaz'a verilen cezaların onanması yönünde karar verdi. Daire; dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmediğine belirtip taraf avukatların yaptığı itirazları reddetti ve Korukmaz'ın cezasını oy birliğiyle onadı.
https://www.evrensel.net/haber/534935/suriyeli-3-iscinin-oldugu-yangini-cikaran-saniga-muebbet-hapis
28 Kasım
Hindistan'da Müslüman azınlıklara yönelik Hindutva (Hindu Milliyetçiliği) şiddeti bitmiyor - Hasan Ayer
Hindistan'ın Maharashtra eyaletinde yaşlı bir Müslüman, et taşıdığı için Gauraksha Dal çeteleri tarafından vahşice dövüldü (videoda görebilirsiniz). Gauraksha Dal (Gau Raksha Dal olarak da bilinir) Hindistan'da inekleri koruma kisvesi altında Müslüman ve Dalit azınlıklara şiddet uygulayan, Hindutva ideolojisine radikal bir biçimde bağlı olan bir çetedir.
Gauraksha Dal, Müslümanlara yönelik şiddet eylemlerini meşrulaştırmak için dini hassasiyetleri kullanmaktadır. Bu ne ilk ne de son. Videodaki yaşlı adam, halkın gözleri önünde, kimsenin müdahale etmediği bir ortamda tekme ve yumruklarla saldırıya uğradı. Daha sonrasında ise zorla bir arabaya bindirilerek darp edilmeye devam etti.
Modi'nin resmi olarak göreve geldiği 2014 yılından bu yana Hindutva çok daha ana-akımlaştı ve kurumsal düzeyde temsil edilir hale geldi. Hindutva, küresel radikal sağın bir parçası ve azınlık düşmanlığı ile hareket eden etno-milliyetçi bağnaz bir ideoloji. Bizler yabancı karşıtlığını ve Müslüman düşmanlığını hep Batı merkezli okuyoruz. Oysa Güney Asya'daki azınlıkların durumu Batı'daki Müslüman azınlıkların durumundan çok daha kötü.
Batı aşırı sağının ütopyası bir açıdan Hindistan'da Hindutva aracılığıyla gerçekleşiyor. 22 Temmuz 2011'de ilk önce Oslo'da bombalı saldırı gerçekleştiren, ardından da Utoya Adası'nda 69 kişiyi öldüren aşırı sağcı Anders Behring Breivik, saldırıları yaptığı günün sabahı "A European Declaration of Independence" adlı bir bildiri yayınlayarak küresel ölçekteki aşırı sağ hareketlere Müslüman düşmanlığının arttırılması gerektiği çağrısında bulunmuştu.
Aynı bildiride Breivik Hindistan sağı için bakın ne diyor. Sizler için çevirisini yaptım: "Hindu sağının en güzel tarafı, kamusal alanda ve sokaklarda mutlak bir hakimiyete sahip olmalarıdır. Hindistan sağı adaletsizliğe tahammül etmez ve genellikle işler kontrolden çıktığında, bilhassa Müslümanlar Hinduizme saygısızlık ettiklerinde sokaklara çıkar ve Müslümanlara saldırarak hadlerini bildirirler. Hindistan'da Hint milliyetçileri güçlü bir şekilde birleşerek harekete geçmezse, Hindistan zayıflamaya devam edecektir. Avrupa ve Hint direniş hareketlerinin birbirlerinden öğrenmeleri ve mümkün olduğunca iş birliği yapmaları hayati önem taşımaktadır. Hedeflerimiz aşağı yukarı aynıdır."
Aşırı sağ yabancı düşmanlığı ile ivmelenen ve Müslüman karşıtlığını merkezine alan küresel bir blok. Türkiye'de radikal sağ çalışan akademisyenlerin, yazarların, gazetecilerin ve lisansüstü öğrencilerinin Güney Asya'daki, bilhassa Hindistan'daki durumu incelemeleri ve kamuoyunu bilgilendirmeleri önemli. Ancak malesef Türkiye'de Hindistan'da Müslüman azınlığın yaşadığı adaletsizlikler pek önemsenmiyor ve gözardı ediliyor. Bugün Hindistan'da yaşanan şeylerden biri bu.
https://x.com/HasanAyer_/status/1862151455957799069?t=BpiM84b6ZN0F5ix4BU6NuA&s=19
29 Kasım
Iraklı işçi Ali Hasan asansör ile duvar arasına sıkışarak öldü
19 yaşındaki Iraklı işçi Ali Hasan, dün İstanbul Hadımköy’de çalıştığı mobilya fabrikasında asansör ile duvar arasında sıkışarak hayatını kaybetti.
Hasan'ın ölümü, bu yıl kayıtlara geçirilebilen 86. göçmen işçi ölümü.
Göçmen olduğu için gencecik ölümü haber bile sayılmadı.
https://x.com/semaklsn/status/1862403290144645206?s=48&t=U8xvGe2vHOD3XVtz_XNA4A
30 Kasım
İzmir'de Göçmen ve Mültecilerle Dayanışma Sempozyumu yapıldı: 'Yardımlaşmaya değil dayanışmaya inanıyoruz'
Halkların Köprüsü Derneği, İzmir’de Göçmen ve Mültecilerle Dayanışma Sempozyumu düzenledi.
Alsancak’ta bulunan Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen sempozyumda açılış konuşmasını yapan Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Nuray Pehlivan, 10 yıldır Suriyeliler dışında Iraklılar, Afganlar ve pek çok başka ülkeden yaklaşık 5 milyon, kimilerine göre ise 10 milyon göçmen ve mülteci ile birlikte yaşadığımızı hatırlattı.
"Çok iyi biliyoruz ki artık geri dönme olasılıkları yok, artık 'misafir' değiller" diyen Pehlivan, Türkiye'ye gelişleri üzerinden bu kadar uzun yıllar geçmesine rağmen hâlâ yasal entegrasyon sürecinin başlamamış olmasının toplumdaki kutuplaştırmayı da arttırmış durumda olduğunu söyledi.
Göçmen ve mülteci sayısının giderek artmasıyla birlikte, onlara yönelik algı ve tutumların da giderek olumsuz bir hal almaya başladığını söyleyen Pehlivan, "Başta devletin olmak üzere bütün toplumun mültecilerle birlikte yaşamı yeniden inşa etmek için harekete geçmesi lazım. Bu bağlamda her fikre ve açık tartışma ortamlarına ihtiyacımız var. İşte Halkların Köprüsü Derneği olarak günümüzde giderek artan göçmen düşmanlığına karşı farkındalık yaratmak ve çözüm yolları üretmek amacıyla düzenlediğimiz bu sempozyumda da amacımız dayanışmanın önemine vurgu yapmak, onların maruz kaldığı ırkçılık ve ayrımcılık gibi sorunlara dikkat çekmek. Hepinizi tekrar selamlıyor bu sempozyumun da derneğimizin kurulduğu ilk yıllardan bu yana inşa etmeye çalıştığımız kamusal dostluk yolunda önemli bir adım olmasını diliyoruz" ifadelerini kullandı.
Yardımlaşma değil dayanışma
Sempozyum, oturum başkanlığını Cem Terzi’nin yaptığı Rıza Türmen’in "Uluslararası hukuk bağlamında Türkiye’nin göçmen ve mülteci politikası" sunumuyla başladı.
Açılış oturumunda çerçeve sunum yapan Terzi, Halkların Köprüsü Derneği’nin bir mülteci derneği olmadığını halklar arasında kamusal bir dostluk yaratmak için yola çıktıklarını söyledi. Yüzbinlerce mülteci ile temas ettiklerini belirten Terzi, ağırlıkla acil sağlık sorunlarını gidermek için çalıştıklarını dile getirdi.
Derneği hiçbir devlet, kurum ve kuruluşlardan yardım kabul etmediğini, fon kullanmadığını ifade eden Terzi, üye ve gönüllülerin aidat ve bağışları ile çalışma yürüttüklerini aktardı. Derneğin faaliyetlerine değinen Terzi, "Biz yardımlaşmaya değil dayanışmaya inanıyoruz" dedi.
Birleşmiş Milletler verilerine göre 126 milyon mülteci olduğunu söyleyen Terzi, Suriyeliler ile başlayan göç dalgasının Afganlarla devam ettiğini hatırlattı.
Mültecilerin ucuz iş gücü olarak günde 15 saat kayıtsız olarak çalıştırıldığını ifade eden Terzi, "Bu mesele ‘sizi göndeririz’ diye halledilecek bir mesele değil. Biz bu meseleye küresel çapta bakmazsak, bunun altında yatan nedenin bitmeyen savaşlar olduğunu, çok uluslu şirketlerle bu ülkeleri sömürdüklerini, göçmenliği ucuz işçi olarak kullandıklarını anlamazsak ve buna yönelik sınıfsal anti emperyalist, anti militarist bir başkaldırı gerçekleştirmezsek Türkiye tabi ki mülteci ülkesi olacak. AB ile yapılan geri gönderme anlaşması Türkiye’nin açık hava hapishanesi olarak kiralanması demektir. Buradaki göçmen emeğini Türkiye patronlarına sunarak onları ucuz emek olarak kullanmakta, hükümet bundan kazanç sağlamakta" diye konuştu.
Göçün temeli sömürgecilik
Rıza Türmen, mülteciler konusunda dünyada yaşanan durumu anlatarak, "Mültecileri öldürmek, yaşam haklarını ellerinden almak bir suç değildir. Denizde devrilen teknede boğulan onlarca mülteci kimsenin umurunda değildir. Buna göz yummak da suç değildir. Soruşturma konusu bile olmaz. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bunlar olup biterken bu göçün temelinde sömürgeciliğin yattığı unutuluyor. Sömürgecilik bu toplumların dokusunu bozmuştur. Bugün bu toplumlar geri kalmışsa ve göçe zorlanıyorlarsa bunda sömürgeciliğin payı vardır" dedi.
Batı ülkelerinin sınırları kapatma ve mültecilerin gelmesini önleyecek önlemler alma yolunda olduğunu ifade eden Türmen, Terzi’nin de belirttiği gibi sığınmacı ile göçmen arasındaki ayrımların yapay ayrımlar olduğunu dile getirdi.
Türkiye’de giderek yükselen bir göçmen karşıtlığı olduğunu kaydeden Türmen; işsizlik, enflasyon, ekonomik kriz yükseldikçe göçmen karşıtlığının yükseldiğini ifade etti.
Nüfusunun yüzde 80’inin göçmenlerin geri gönderilmesini istediğini söyleyen Türmen, çözüm önerilerine değinerek, "Beraber yaşamayı sağlayacak koşulları yaratmamız gerekir. Bu insanları göçe zorlayan uluslararası koşulları değiştirmek gerekir" dedi.
Bugün göçmenlere, yarın bize
Zeynep Altın başkanlığında gerçekleşen ikinci oturumda konuşan akademisyen Pınar Bedirhanoğlu, "kapitalizmin başından beri bir felaket olduğunu" söyleyerek kapitalizmin tarihsel gelişimi içinde devletin gelişimini anlattı.
1980’lerden beri neoliberal dönüşümlerle devletin sermaye yanlısı olarak şekillendiği noktasında tartışmalar yapıldığını belirten Bedirhanoğlu, yakın zamanda Türkiye’de köklü ve sert değişimler yaşandığını ifade etti.
Bu değişimin AK Parti iktidarı üzerinden tartışıldığını dile getiren Bedirhanoğlu, "Bugün yaşadığımız şeyin kapitalizmin uzun dönemli cumhuriyetçi parantezinin kapanması olduğunu düşünüyorum. Kağıt üzerinde olanların ortadan kalkacağı çıplak gerçeklikle karşı karşıya kalacağımız gerçekliğidir. Göçmenlere bugün reva görülenin yarın bizlere, çocuklarımıza reva görülecek gerçeklik olduğunu bilerek mücadele etmek gerekiyor. Göçmenlerin yaşadığının yarın kendi yaşayacağımız hayat olduğunu düşünerek mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.
Göçmen emeği vahşi kapitalizmin içine çekiliyor
Gazeteci Bahadır Özgür ise göçün çok farklı boyutları olan bir tartışma konusu olduğunun altını çizerek, "İş gücünün yeniden üretiminin mülksüzleştirme yoluyla gerçekleştirdiğini söylemiştik. Bu bir nüfus teorisini ortaya çıkarır. Artık nüfus diye bir şey vardır. Nüfus bir noktadan sonra artık kendini yeniden üretebilir bir noktaya erişiyor. Ondan daha fazla artmıyor. Yeni iş gücü devşirmek için mülteci aşısı yapmanız lazım" dedi ve şöyle devam etti:
"2010’lardan sonra kendi nüfus içerisinden bir artık nüfus yarattı. Nüfus içinden siyasal zorla bir iş gücü devşirme yoluna gitti. Bunun yetmediği yerde göçmen emeğini koydu. Göçmen emeğini Türkiye’nin vahşi kapitalizmi içinde etkinleştirme politikaları da sürüyor."
İklim krizi, mültecilikte etkili
Çiler Çilingiroğlu, iklim adaletsizliğinin iklim krizi ile birleştiğinde göç durumunun ortaya çıktığını söyledi. İklim mültecisi olma durumuna ilişkin dünyadaki rakamları ve istatistikleri paylaşan Çilingiroğlu, endüstri devriminden sonra atmosferin ısınmasının ivme kazandığını dile getirdi.
Bunun fosil yakıtlar ve endüstriyel tarıma olan bağımlılık nedeniyle ortaya çıktığını belirten Çilingiroğlu, gelinen aşamada dünyanın olmaması gereken noktada ısındığını kaydetti.
BM’nin iklim krizini risk çarpanı olarak tanımladığına dikkat çeken Çilingiroğlu, "Dünyanın en yoksul ülkeleri emisyonların çok çok azını üretirken, krizi finanse etme durumları olmadığı için kayıpları en yüksek olanlardır" dedi.
İltica başvuruları ile iklim krizi arasında ilişki kurulup kurulamayacağına dair yapılan araştırmaya değinen Çilingiroğlu, "İklim ve iklim krizine bağlı etkenler, mülteci sayısının artmasında yeni bir girdi olarak karşımızdadır" şeklinde konuştu.
İklim mültecisi tanımı eksik
Dünyada "iklim mültecisi" tanımının olmadığını ifade eden Çilingiroğlu, "Uluslararası hukuk iklim mültecisi diye bir şey tanımlamamış. Bu büyük bir eksiklik olarak karşımızda. Dünyada milyonlarca insan iklim nedeniyle hareket halinde ama başka bir ülkeye göç ettiğinde mülteci olarak karşılanmıyor. ‘Ülkemde hayati tehlikem var’ demesi gerekiyor. İklim nedeniyle göç edildiğinde ise iklim mültecisi diye bir hak uluslararası mevzuatta tanımlanmamış" ifadelerini kullandı.
Kadın göçmenler ile ilgili duruma da değinen Çilingiroğlu, 135 milyona yakın kadın göçmenin hareket halinde olduğunu söyledi.
Kadın göçmenlerin ekstra dezavantajlı olduğunu ve birçok ihlale maruz kaldığını belirten Çilingiroğlu, "Erkeklere oranla cinsel saldırı, şiddet, taciz, tehdit, korkutma, insan kaçakçılığı, seks işçiliğine maruz kalma olasılıkları çok yüksek. Eşcinsel kadınların eşcinselliğini kanıtlanması gibi bir durum var. Bunun örnekleri de var. Kadın mülteciler üzerinde bunun da uygulandığını biliyoruz" diye konuştu.
Sonuç bildirgesi
Kısa bir öğle arasından sonra ise oturum başkanlığını Ebru Tekin’in yaptığı Polat Alpman, Ayşe Hür ve Nilgün Toker’in sunumlarıyla "Göç Politikaları ve İnsan Hakları" oturumu, yine oturum başkanlığını Osman Çakar’ın yaptığı Levent Ayaşoglu, Ercüment Akdeniz, Melek Göregenli’nin sunumlarıyla "Göç, emek ev birlikte yaşam" oturumuyla sempozyum tamamlandı.
Oturumların ardından Emel Yuvayapan tarafından sempozyumun sonuç bildirgesi okundu.
Küresel kapitalizmin derinleşen eşitsizlikler, ekolojik yıkım, zorunlu göç ve otoriterleşme ile yeni bir felaket rejimi inşa ettiği belirtilen bildirgede, "bu rejimin, emeğin değersizleştirilmesi, doğanın metalaştırılması ve göçmen kitlelerin insanlıktan dışlanmasıyla sürdüğü" vurgulandı.
"Bu bildirge; insanlığın daha adil ve eşitlikçi bir düzen inşa etmesi için bir dayanışma çağrısıdır. Frontex’e karşı insanlığı savunur" denilen bildirgenin devamında, şu ifadelere yer verildi:
-Göçmen Hakları Evrensel Olarak Tanınmalıdır
Göçmenlerin çalışma, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel haklara erişimi garanti altına alınmalı, göçmen emeği sömürüsüne son verilmelidir.
-Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Ortaklaştırılmalıdır
Göçmenlere yönelik nefret söylemi, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına karşı toplumsal dayanışma mekanizmaları güçlendirilmelidir.
-Ekolojik Adalet ve Sosyal Adalet Birlikte Ele Alınmalıdır
İklim krizine karşı mücadelede, dezavantajlı grupların kırılganlıklarını azaltacak politikalar geliştirilmelidir. Aynı zamanda salt iklim nedeniyle göç eden kişilerin de mülteci statüsü alabilmeleri için mücadele edilmelidir. Uluslararası hukukun var olan göç hareketlerine bir yanıt veremediği açıktır. Tüm mülteci statüleri konusundaki eksiklerinin yeniden tanımlanması ve göç edenler arasındaki tüm yapay sınıflandırılmalar kaldırılmalıdır. Mültecilerin katıldıkları yaşam dünyasına bir yeni katılan olarak bağıntı kuracakları bir mülteci hukukuna ihtiyaç vardır.
-Emek Mücadelesi ve Göçmen Hakları Birleştirilmelidir
Kapitalizmin emek sömürüsüne dayalı düzenine karşı, göçmenlerin de dahil olduğu kapsayıcı bir emek mücadelesi inşa edilmeli, bu ülkedeki en büyük sorunun göçmen sorunu olduğu iddiası reddedilmelidir. Göç; göçü yaratan politikalar karşısında kaçınılmaz bir sonuçtur. Asıl sorunlar görünür kılınıp, sosyal adaletsizliğe, dış politikada izlenen hatalara, korkunç gelir eşitsizliğine, talan edilmiş doğaya, işçi cinayetlerine, kadın cinayetlerine, çocuk işçiliğine, hayvanlara yönelik katliamlara karşı ortak mücadele hattı kurulmalıdır. Irkçılık kapitalizme hizmet eder. Irkçılığın kendine en kolay alan bulduğu yer ise göçmen düşmanlığıdır. Irkçılıkla mücadele, göç politikaları üzerinden atlanarak yapılamaz. Irkçılıkla ve kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ile mücadelenin yolu göçmenlerle dayanışmak, taleplerin ortak olduğunu görmek ve göstermek ve sendikal mücadele başta olmak üzere birleşik örgütlenme sağlamaktır.
https://www.gazeteduvar.com.tr/izmirde-gocmen-ve-multecilerle-dayanisma-sempozyumu-yardimlasmaya-degil-dayanismaya-inaniyoruz-haber-1739114
1 Aralık
Yetkin Düşünce dergisi yeni sayısında Göç konusunu masaya yatırdı (Yetkin Düşünce)
Yetkin Düşünce dergisi olarak, 28. Sayımızda, insanlık tarihini derinden etkileyen ve günümüz dünyasını şekillendiren göçleri konu aldık.
Son yıllarda yaşanan siyasi krizler, iç savaşlar ve devletlerarası çatışmalarla tetiklenen göçler, toplumların demografisi başta olmak üzere sosyo-kültürel ve ekonomik yapısını yeniden tanzim ediyor.
Ortadoğu’da gelişen Arap Baharı’nın Suriye’yi de içine alması ile büyüyen siyasi istikrarsızlık ve savaş ortamı, yüzbinlerce can kaybının yaşandığı ve milyonlarca insanın yerinden edildiği bir krize dönüşmüş durumda.
Daha iyi bir hayata tutunabilmek için yurtlarından çıkıp farklı ülkelere sığınan milyonlarca Suriyelinin yöneldiği ülkelerin başında ise Türkiye geliyor.
Biz de bu çerçevede 2011’den bu yana süregelen ve ülke gündeminde hararetli tartışmalara konu olan Suriyeli göçünü popülist ve manipülatif söylemlerden uzak, çok yönlü ve veri temelli bir yaklaşımla masaya yatırıyoruz.
Türkiye’deki göçmenlerle ilgili toplumun nabzını tutan, “Suriyeliler Barometresi” başta olmak üzere ulusal ve uluslararası ölçekte birçok çalışması ile kamuoyunun yakından tanıdığı Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ile Türkiye’deki Suriyeliler odağında gerçekleştirdiğimiz söyleşi ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
Dergide yayınlanan diğer göç yazıları:
Göç: Söylem ve Gerçeklik - Mustafa Tekin, Prof. Dr. / İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İlk Taşı Göçmen Olmayanımız Atsın! - Yusuf ADIGÜZEL
Göçmen ve Uyum Denilince Ne Anlamalıyız? - Betül OK ŞEHİTOĞLU
Suriyeliler Geçici mi Kalıcı mı? - Rukiye GÜLERCE
Nefret Söyleminin Siyaset Dilini İşgali: Zafer Partisi ve Ümit Özdağ Örneği - İrem TOSUN
Türkiye’de Zorunlu Göç Ve Sosyal Uyum - Hakan GÜLERCE
Göç Epistemolojisi ve Ekonomisi Üzerine Post-kolonyalist Bir Analiz - Muhammet Özdemir, Yrd. Doç. Dr./ İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi
Göçmen Çocuk İşçiliği ve Yoksulluk Çıkmazı: Sosyal Adalet Üzerine Bir Analiz - Rümeysa Betül GÜNDÜZ
Avrupa’da Göçün Getirdiği Kutuplaşma ve Merkez Siyasetin Yeniden Yapılandırılması - Soner TAUSCHER
Avrupa`daki Aşırı Sağ ve Popülist Partilerin Göç Söylemleri - Kadir Canatan, Prof. Dr./Sabahattin Zaim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Aydınlanma/Modernizm ve Dinler Tarihi Açısından Göç ve Göçmen Olgusu - Mehmet Yaşar Soyalan
Ulusal Sınır, Ümmet ve Suriyeli Göçmenler - Hülya ŞEKERCİ
Göçün Mekânsal Boyutunun Sosyopsikolojik Göz Ardıllığı - Ali Öner
Göçmenler ve Yerleşikler: Hüsranda Olan Kim? - Mahmut KAYA
Bir Mazur Olma Ve Maruz Kalma Sarmalı: Göç Olgusu - Cevdet IŞIK
Garibin Gurbeti ve Göçün Hüzünlü Hikâyesi -İnsanın Kendini Arayışına Romantik Bir Bakış- Ahmet Keleş
Prof. Dr./ Dicle Üniversitesi
http://www.yetkindusunce.com/dergi/sayi-28-goc.html