Haberler
Göçmenlerin Gündemi (25 - 31 Ağustos)

25 Ağustos
Kilis’te kaybolan 2 yaşındaki Suriyeli çocuktan acı haber: Cansız bedeni kuyuda bulundu
Kilis'te dün akşam saatlerinde kaybolan 2 yaşındaki Arıc Aljaroukh, yapılan arama çalışmalarında ikamet ettiği evin yakınındaki su kuyusunda bulundu. Minik kızın hayatını kaybettiği belirlenirken, valilik olayla ilgili açıklamalarda bulundu.
Olay, geçtiğimiz yıl yine Kilis'te yaşanan Gina Mercimek cinayetini hatırlattı. Küçük çocuğun ölümüyle ilgili soruşturma başlatıldı.
https://x.com/gundemedairhs/status/1959870847289810973
26 Ağustos
Irkçılık gerekçesiyle Türkiye’de iki ayrı olayda bir genç hayatını kaybetti, bir çocuk ise yaralandı
Genç Ahmed el-Hüseyin el-Hammade, Deyr ez-Zor’un Bakarıs Tahtani beldesinden. Çalıştıkları işten çıkarılmaları üzerine yaşanan tartışmada, yaşlı bir Türk ve yanındaki bir kişi tarafından bıçaklandı. Ahmed, göğsünden 10’dan fazla bıçak darbesi aldıktan sonra ormana atıldı. Ancak güvenlik kameraları saldırganları tespit etti.
Şanlıurfa’da ise Omar el-Faruk isimli çocuk, yaşadığı Eyyübiye mahallesinde iki Türk tarafından darp edildi. Çocuğun babasına göre Omar, evden markete giderken saldırıya uğradı. O da Deyr ez-Zor kökenli.”
27 Ağustos
Göçmenlerle kardeşiz: Türkmenistanlı insan hakları aktivistleri Alisher Sahatov ve Abdullah Orusov nerede
Türkmenistanlı insan hakları aktivistleri Alisher Sahatov ve Abdullah Orusov 28 Nisan tarihinde haklarında G-82 tahdit kodu konulmuş olması gerekçesiyle evlerinden alındılar. Edirne GGM'de tutulan aktivistlerin avukatı 1 ay önce müvekkilleri hakkında bilgi almak istediğinde kendisine Sahatov ve Orusov'un serbest bırakıldığı söylenmiş fakat ne avukatları ne de aileleri yakınlarına hiçbir şekilde ulaşamamış, haber alamamıştır. Anayasa mahkemesinin tedbir kararına rağmen iki aktivistin Türkmenistan hükumetine iade edilmiş olmasından endişe ediyoruz. Konuya dair yetkililerden açıklama yapmasını istiyoruz!
4 ay önce hakkında tahdit kodu olduğu gerekçesiyle evlerinden alınarak GGM'ye götürülen ve 1 aydır kendilerinden haber alınamayan Türkmenistanlı iki insan hakları aktivisti için bugün saat 20:00'da bir tag çalışması yapacağız.
https://x.com/gocmenlerle/status/1960749256169394318?t=GfNUwpAAqXMuNfSpm_El9A&s=19
28 Ağustos
Geçici değil, kalıcı: Türkiye’de göçmenlerin hayatı – Yıldız Önen (İlketv.com.tr)
Türkiye, son yıllarda milyonlarca göçmene ev sahipliği yapan bir ülke oldu. Bu durum, başta siyasal iktidarların politikaları, uluslararası anlaşmalar ve Avrupa Birliği ile yapılan pazarlıklarla şekillendi. Ancak resmi söylemler ve rakamların ötesinde, göçmenlerin gündelik yaşamda karşı karşıya kaldıkları gerçeklik giderek ağırlaşıyor. Bugün Türkiye’de göçmen olmak yalnızca yoksulluk ve güvencesiz çalışma koşullarıyla değil; aynı zamanda hukuksuzluk, ayrımcılık, linç girişimleri, şiddet ve ölümle burun buruna yaşamak anlamına geliyor. Son bir ayda yaşanan olaylar bile bu tabloyu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Son bir ayın ağır bilançosu
8 Ağustos’ta Çatalca İnceğiz Geri Gönderme Merkezi’nde Afgan uyruklu K.H. adlı bir kadın göçmen, “maruz kaldığı yoğun baskı, kötü muamele ve insanlık dışı koşullar” nedeniyle yaşamına son verdi. Bu, yalnızca bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda geri gönderme merkezlerindeki sistematik ihmallerin sonucu olarak değerlendirilmelidir.
İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü yüksek lisans öğrencisi Azerbaycanlı Nana Babazade, yemekhane zamlarına karşı öğrencilerin düzenlediği protestoya katıldığı için gözaltına alındı ve Arnavutköy Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldü. Azerbaycan’a gönderildiği takdirde orada siyasi görüşlerinden dolayı tutuklanabileceği belirtilmesine rağmen sınır dışı edilmeye çalışılıyor. Bir öğrencinin yalnızca demokratik hakkını kullandığı için böyle bir muameleye maruz kalması, göçmenlerin kamusal alanda var olma hakkının nasıl baskılandığını gösteriyor. Birkaç ay önce Suriyeli insan hakları savunucusu Taha Elgazi’nin “gönüllü” adı altında zorla sınır dışı edilmesine benzer bir durumla karşı karşıyayız.
Kilis’in Ketenciler Mahallesi’nde kaybolan 2 yaşındaki Suriyeli Arıc Aljaroukh, evlerinin yakınındaki metruk bir binada bulunan su kuyusunda ölü bulundu. Bu olay, göçmen çocukların karşı karşıya kaldığı güvencesizliğin ve korunmasızlığın trajik örneklerinden biri oldu. 2023’te Kilis’te cinsel istismara uğradıktan sonra öldürülüp kuyuya atılan 9 yaşındaki Gina Mercimek olayını hatırlatan bu gelişme herkesi tedirgin etti.
Antalya’da genç bir Suriyeli Ahmed el-Hüseyin el-Hammade, işten çıkarılmaları üzerine çıkan bir tartışmada iki kişi tarafından göğsünden onlarca bıçak darbesiyle öldürüldü ve ormana atıldı. Bu vahşet güvenlik kameralarıyla açığa çıktı. Ancak saldırı, medyada kısa bir süre gündem olup unutuldu; takibi bırakıldı.
Şanlıurfa’nın Eyyübiye mahallesinde yaşayan küçük Omar el-Faruk, iki kişi tarafından sokak ortasında dövüldü. Henüz çocuk yaşta bir göçmenin sırf kimliği nedeniyle şiddete uğraması, toplumsal barışın nasıl derinden zedelendiğini gösteriyor.
Bunlar yalnızca son bir haftanın bilançosu. Ve ne yazık ki bu listeye sürekli yeni saldırılar, ölümler ve kayıplar ekleniyor. Sorunlar çözülmedikçe şiddetin tırmandığını görüyoruz.
Kalıcı kriz: Geçicilik söylemi ve gerçeklik
Bugün dünyada milyonlarca insan savaşlar, ekonomik krizler, siyasi baskılar ve iklim felaketleri nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Türkiye 2011’den beri çok sayıda göçmene ev sahipliği yapan ülkelerden biri.
22 Mayıs 2025 itibarıyla Suriyeli göçmenlerin sayısı 2 milyon 700 bin civarında. Diğer ülkelerden gelenlerin çoğu kayıtlı olmadığı için kesin olmamak kaydıyla toplam göçmen sayısının 4 milyona yaklaştığı düşünülüyor.
Suriyeli göçmen sayısı 2021’de zirveye ulaşmıştı. O tarihten bugüne yaklaşık 1 milyon 200 bin Suriyeli “gönüllü geri dönüş” kapsamında ülkesine gönderildi. Ancak bu geri dönüşlerin ne kadar gönüllü, ne kadar zorunlu olduğu tartışmalı.
Bugün hâlâ milyonlarca insan Türkiye’de yaşamaya devam ediyor. Bu mesele, geçici bir durum değil, kalıcı bir gerçekliktir.
Birleşmiş Milletler göçmenlik sözleşmesine konulan şerh ile Türkiye’nin doğusundaki ülkelerden gelenlere mültecilik başvurusu yapma hakkı tanınmıyor. Yüz binlerce insan korumasız bir şekilde ortada kalıyor. Suriyeliler için Geçici Koruma Yönetmeliği hazırlandı. Adı üzerinde, kısa süreli bir düzenleme olarak tasarlandığı için uzun vadeli kalmaya uygun değil. Üzerine il ve ilçe kısıtlamaları eklenince yüz binlerce Suriyeli resmi makamların deyişiyle “düzenli” kalma koşullarını sağlayamıyor.
Hukuki güvencesizlik konusunda geri gönderme merkezlerinde yaşanan olumsuzluklar da öne çıkıyor. Üyesi olduğum Sığınmacı Hakları Platformu’nun hazırladığı raporda çok çarpıcı örnekler bulunuyor. Mesela İstanbul’da adına bilgisi dışında telefon hattı açılan A.H.’nin hiçbir yargı kararı olmadan Arnavutköy ve Gaziantep’teki GGM’lerde haftalarca tutulması… Bir başka vakada üç çocuk annesi bir kadın, dokuz ay boyunca GGM’de idari gözetimde kalmış, çocukları eğitimden mahrum bırakılmış. Son birkaç yıldır pek çok Baro’nun göç komisyonu ve sivil toplum kuruluşları, bu hak ihlallerinin sona erdirilmesi için raporlar hazırlıyor, öneriler sunuyor, basın açıklamaları yapıyor.
Çalışma hayatında sömürü ve güvencesizlik
Türkiye’deki göçmenlerin büyük kısmı tarımda, inşaatlarda, tekstil atölyelerinde, geri dönüşüm işlerinde ve küçük sanayide çalışıyor. Yani en ağır ve en tehlikeli işlerde. Kadın göçmenler çoğunlukla tekstil atölyelerinde, ev içi bakımda ve temizlik işlerinde çalışıyor. Çocuk göçmenler ise ayakkabı atölyelerinde, konfeksiyonlarda ve tarım işlerinde ucuz iş gücü olarak kullanılıyor.
Ücretlere baktığımızda tablo daha da çarpıcı. 2025’te asgari ücret 22 bin lira. Ama göçmen işçiler genellikle 10–12 bin lira arasında, bazen bunun da altında çalıştırılıyor. Çoğu sigortasız, sosyal güvenlikten yoksun. İşverenler, daha ucuza ve güvencesiz çalıştırabildikleri için göçmen işçileri tercih ediyor. Bu da hem göçmenlerin sömürülmesine hem de Türk işçilerle aralarında gerilim çıkmasına yol açıyor.
Ama en ağır tablo, iş cinayetlerinde ortaya çıkıyor. İSİG Meclisi’nin raporuna göre son on yılda en az 828 göçmen işçi hayatını kaybetti. Yani her 20 işçi ölümünden biri göçmen işçi. Sadece bu yılın ilk altı ayında 33 göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Çocuk yaşta ölenler, mevsimlik tarım işçiliğinde can verenler, şantiyede ölenler…
Örneğin 2024 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde bir tavuk yemi fabrikasında çalışan Suriyeli Hasne El Asada, üretim sırasında makineye boynunun sıkışması sonucu hayatını kaybetti.
Bir diğer örnek Afgan madenci Vezir Mohammad Nourtani’nin davası. Nourtani, 9 Kasım 2023’te Zonguldak’ta kaçak bir maden ocağında çalışırken yol kenarında cesedi bulundu, cenazesi yakılmıştı. Olayın ardından kaçak madenin sahipleri ve çalışanları hakkında dava açıldı. Mahkeme, sanıklara “taksirle öldürme” ve “delil karartma” suçlarından hapis cezaları verdi. Olayın bir ırkçı saldırı olmasına ve cenazesinin yakılmasına karşın sanıklar fiilen cezasız bırakıldı.
Ne yazık ki çoğunun ismi kayıtlara bile geçmiyor; göçmen işçilerin ölümleri görünmez kılınıyor.
Yükselen nefret ve linç girişimleri
Göçmenlere yönelik şiddet, bireysel saldırılarla sınırlı değil; toplumsal linç girişimleri de giderek artıyor. Ankara’nın Altındağ ilçesinde birkaç yıl önce yaşanan olaylarda olduğu gibi, küçük bir kavganın ardından saldırılar tüm göçmenlere yönelebiliyor. Sosyal medyada yayılan nefret söylemleri, sokakta fiili saldırılara dönüşüyor.
Irkçı saiklerle işlenen cinayetler ve saldırılar cezasızlıkla sonuçlandıkça bu nefret dalgası büyüyor. İzmir’de üç Suriyeli gencin yakılarak öldürüldüğü davada olayın ilk başlarda elektrik kazası olarak rapor edilmiş olması, katilin yakalanmasının geciktirilmesi; öldürüldükten sonra kuyuya atılan 8 yaşındaki Gina Mercimek davasında ikinci sanığın delil yetersizliğinden serbest bırakılması toplumda “göçmenlerin hayatı değersizdir” algısını pekiştiriyor. Bu algı değişmedikçe yeni saldırıların önü açılıyor.
Kalıcı krizi aşmak
Siyaset, kalıcı çözümler üretmek yerine krizi yönetmeye odaklanıyor. İktidar, göçmenleri Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmalarda bir pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Muhalefet ise çoğu zaman popülist söylemlerle “hepsini göndereceğiz” vaadinde bulunuyor.
Bu politikalar, göçmenlerin insan haklarını tanımak yerine onları bir “sorun” ya da “yük” olarak görmeye devam ediyor. Oysa sorun, göçmenlerin varlığı değil; onları güvencesiz, haklardan yoksun ve sürekli hedef haline getiren bu politikalar.
Tüm bu karanlık tabloya rağmen, göçmenlerle dayanışmayı büyüten örnekler de var. Baroların göç komisyonlarının, insan hakları kurumlarının, ırkçılık karşıtı kuruluşların, öğrenci gruplarının, sendikaların, kadın örgütlerinin ve yerel inisiyatiflerin yürüttüğü dayanışma çalışmaları, nefretin karşısında bir umut yaratıyor. Göçmenlerin kendi örgütlenmeleri de yavaş da olsa şekilleniyor.
Dayanışmanın büyümesi, yalnızca göçmenler için değil, toplumun tüm kesimleri için daha eşit, daha özgür bir geleceğin koşullarını hazırlıyor. Çünkü bugün göçmenlere yönelen baskı, yarın hepimize yönelen bir otoriterliğin parçası haline gelebilir.
Türkiye’de göçmenler meselesi artık “geçici” bir durum değil; yapısal bir gerçeklik. Bu nedenle çözüm de geçici önlemlerle değil, kalıcı haklar ve eşitlik temelinde kurulmalı. Göçmenlerin insanca yaşam hakkı, eğitim, sağlık, barınma ve güvenlik hakları güvence altına alınmadıkça şiddet sarmalı büyümeye devam edecek. Savaştan, siyasi baskılardan, açlıktan, kıtlıktan kaçıp Türkiye’ye sığınan tüm sığınmacılara mültecilik başvurusu yapma hakkı tanınmalıdır. Yıllardır bizimle yaşayan Suriyeliler ve diğer göçmenlere vatandaşlık hakkı verilmelidir.
Bugün Ahmed’in, Omar’ın, Nana’nın ya da Arıc’ın yaşadığı trajediler, yarın başka hayatlarda tekrar edecek. Krizi kalıcı olarak aşmanın tek yolu, göçmenlerin bu toplumun eşit bireyleri olduğunu kabul etmekten ve onlarla gerçek bir dayanışma kurmaktan geçiyor.
https://ilketv.com.tr/gecici-degil-kalici-turkiyede-gocmenlerin-hayati/
28 Ağustos
SÖYLEŞİ | Yıldız Önen: “Mülteci ve Göçmenler Bu Ülkenin Gerçeği” (Özgür Gelecek)
Türkiye’de mülteci ve göçmenlerin duyulmayan çığlıklarını, yaşadıkları hak ihlallerini ve GGM’lerde yaşanan hukuksuz işlemlere dair Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı’ndan Yıldız Önen ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Gazetemize konuşan Önen, mülteci ve göçmenlerin sosyal yaşamlarında ve GGM’lerde yaşadıklarına dair dikkat çeken bilgiler aktardı.
https://ozgurgelecek55.net/soylesi-yildiz-onen-multeci-ve-gocmenler-bu-ulkenin-gercegi/?swcfpc=1
29 Ağustos
BORALTAN KÖPRÜSÜ – Türkiye’de Mülteci Olmak
Özbek, Türkistanlı, Kafkas ve Suriyeli mültecilerin tanıklıklarıyla hazırladığımız bu belgesel, Türkiye'deki geri gönderme merkezlerinde yaşanan hak ihlallerini, keyfi uygulamaları ve adalet arayışını gözler önüne seriyor.
Bu çalışma, Türkiye’de mülteci politikalarının ve geri gönderme merkezlerindeki insanlık dışı şartların gerçek tanıklıklarla belgelenmiş halidir.
Amacımız; sesini duyuramayan insanların hikâyelerini sizlere ulaştırmak ve toplumsal adalet için farkındalık oluşturmaktır. Siz de bu videoyu paylaşarak daha çok insana ulaşmasına destek olabilirsiniz. Videolarımızda def dışında herhangi bir çalgı aleti kullanılmamaktadır. Duyduğunuz tüm sesler ağız ile yapılan, ‘Acapella’ diye tabir edilen ses sanatıyla üretilmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=5q5htl1u2tU
29 Ağustos
Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin sayısında son dönemde nasıl bir değişim yaşandı? (BBC Türkçe)
Türkiye'de geçici koruma statüsüyle bulunan Suriyelilerin sayısı, 2021 yılından beri düşüyor.
Suriye'de Beşar Esad yönetiminin 8 Aralık 2024'te devrilmesinden sonra ise Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönüşünün hızlanıp hızlanmayacağı gündeme gelmişti.
Süreçteki geri dönüşlerle ilgili son verileri 29 Ağustos'ta paylaşan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, ülkesine dönen Suriyeli sayısının 450 bin 169'a yükseldiğini duyurdu.
Yerlikaya 29 Mayıs'taki açıklamasında 250 bin kişinin Suriye'ye geri döndüğünü ifade etmişti.
Veriler, zaman geçtikçe dönüşlerin hızlandığını gösteriyor.
Hem bu ve benzeri açıklamalar hem de İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi'nin güncel verileri üzerinden Türkiye'deki Suriyelilerin sayısıyla ilgili son durumu inceledik.
Türkiye'de kaç Suriyeli yaşıyor?
Göç İdaresi'nin verilerine göre bu statüdeki Suriyelilerin sayısı, 2011 ile 2021 arasındaki 10 yıllık dönemde, 2019'daki küçük bir düşüş dönemi dışında, sürekli arttı.
2021'de sayı, en üst seviye olan 3 milyon 737 bin 369'a ulaştı. Ancak 2021'den sonra sayı sürekli düştü.
Göç İdaresi'nin sitesindeki en güncel veri 22 Mayıs 2025 tarihine ait.
Bu tarih itibarıyla Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin sayısı 2 milyon 723 bin 421.
Kaç Suriyeli ülkesine döndü?
İçişleri Bakanı Yerlikaya, 29 Ağustos tarihli açıklamasında, bugüne kadar 1 milyon 190 bin 172 Suriyelinin ülkesine gönüllü geri dönüş yaptığını kaydetti.
Yerlikaya, Türkiye'de geçici koruma altında bulunan Suriyeli sayısının Ağustos 2025 itibarıyla 2 milyon 506 bin 740'a düştüğünü söyledi.
Bakan, "Suriye'nin istikrara kavuşmasıyla birlikte gönüllü geri dönüşlerin sayısı da artmaya devam edecektir" dedi.
Yerlikaya, 29 Mayıs'taki konuşmasında yazın dönüşlerin hızlanabileceğini söylemişti.
Hükümet yetkilileri, geri dönüşleri "gönüllü, güvenli, onurlu" kavramlarıyla tanımlıyor.
Bugüne kadar çeşitli ulusal ve uluslararası insan hakları örgütleri ise geri dönüşlerde zorla gönüllü dönüş evrakı imzalatılması gibi hak ihlalleri olduğunu iddia etti.
Suriyelilerin illere göre dağılımı nasıl?
Göç İdaresi'nin Mayıs tarihli verilerine göre İstanbul, Türkiye'de en fazla Suriyelinin yaşadığı kent olmaya devam ediyor.
Şehirde, geçici koruma statüsündeki 437 bin 687 Suriyeli yaşıyor.
İstanbul'u Gaziantep, Şanlıurfa, Adana, Hatay, Mersin, Bursa, Konya, İzmir ve Ankara takip ediyor.
Gaziantep'te 381 bin 24, Şanlıurfa'da 236 bin 901, Adana'da 201 bin 877, Hatay'da 190 bin 575, Mersin'de 171 bin 906, Bursa'da 157 bin 968, Konya'da 112 bin 577, İzmir'de 109 bin 327, Ankara'da ise 79 bin 387 Suriyeli yaşıyor.
Türkiye'de en az Suriyelinin yaşadığı kent ise sadece altı Suriyeliyi barındıran Hakkari.
Yine en az Suriyelinin yaşadığı kentlerden Bayburt'ta 32, Tunceli'de 38, Artvin'de 66, Iğdır'da 79, Gümüşhane'de 91 Suriyeli ikamet ediyor.
Cinsiyet ve yaş dağılımı nasıl?
Göç İdaresi'nin Mayıs tarihli verilerine göre Türkiye'deki Suriyelilerin 1 milyon 405 bin 671'i erkek, 1 milyon 317 bin 750'si kadın.
Yaş ortalaması açısından bakıldığında ise 0-4 yaş arasındakilerin sayısı 390 bin 292, 5-17 yaş arasındakilerin sayısı 931 bin 872, 18-64 yaş arasındakilerin sayısı 1 milyon 355 bin 940, 65 yaş üstündekilerin sayısı ise 45 bin 317.
Bu arada 22 Mayıs itibariyle Türkiye'de yakalanan Suriyeli düzensiz göçmen sayısı 7 bin 917 oldu.
Yakalanan düzensiz göçmenler listesinde ilk sırada 17 bin 877 sayısıyla Afgan göçmenler bulunuyor.
Ali Yerlikaya'nın açıkladığı son verilere göre resmi olarak Türkiye'de bulunan toplam yabancı sayısı ise 3 milyon 988 bin 157.
Bakanın açıklamalarına göre bu kişilerin Suriyeliler dışındaki bölümünü, 1 milyon 104 bin 385 ikamet izni ile ülkede bulunan yabancılar, 172 bin 602 ise uluslararası koruma altındaki yabancılar oluşturuyor.
https://www.bbc.com/turkce/articles/c0j7ex3ndl3o
30 Ağustos
Denizli'de iş cinayeti: Patron ölen Suriyeli işçi için "yolda buldum" dedi (Evrensel)
Denizli’de mermer fabrikasında Suriyeli işçi Yasin Bedevi Mafeş, elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdi. Patron, işçinin cansız bedenini fabrikadan uzağa taşıyıp, “Yol kenarında buldum” dedi.
Denizli’nin Honaz ilçesine bağlı Kocabaş Mahallesi'nde faaliyet gösteren Fidan Stone mermer fabrikasında 22 yaşındaki Suriyeli işçi Yasin Bedevi Mafeş, elektrik akımına kapılarak iş cinayetinde hayatını kaybetti. Patron işçinin cansız bedenini fabrikadan uzağa taşıyıp ambulansı arayarak 'Yol kenarında buldum' dedi. Ardından itiraf etmek zorunda kaldı.
İş cinayeti 28 Ağustos perşembe günü gerçekleşti.
G.F'nin sahibi olduğu Fidan Stone Mermer Hafriyat Nakliyat Petrol Tarım Sanayi LTD Şirketinde sigortasız çalıştığı öğrenilen işçinin dışında da fabrikada kayıt dışı işçi çalıştırıldığı öğrenildi.
Vatandaşlığı olmayan Yasin Bedevi Mafeş'in cesedi adli tıp morguna kaldırıldı.
https://www.evrensel.net/haber/567694/denizlide-is-cinayeti-patron-olen-suriyeli-isci-icin-yolda-buldum-dedi
30 Ağustos
Merz: Göç politikasında dönüş konusunda kararlıyız (DW Türkçe)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, bir kez daha ülkesinin mülteci politikasında değişikliğe gitme konusunda kararlı olduklarını söyledi.
Partisi Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) Bonn'daki eyalet kongresinde "Göç politikasında dönüş diye adlandırdığımız konuda ciddiyiz" açıklamasında bulunan Merz, iltica başvurularının son 10 yılın en düşük seviyesine gerilemesini "bu hükümetin büyük bir başarısı" olarak tanımladı.
Almanya Başbakanı ve CDU lideri, "Söz verdik, yasa dışı göçü sonlandıracağız ve düzenli bir göç politikasına döneceğiz" diye konuştu.
Merz, hükümetin Mayıs ayında göreve gelmesinin hemen ardından bu doğrultuda sınır kontrollerinin sıkılaştırıldığını ve o zamandan bu yana "10 bini aşkın yasa dışı göçmenin geri çevrildiğini" belirtti.
Suçlulardan oluşan bir grubun da Afganistan'a sınır dışı edildiğini ve hem bu ülkeye hem de Suriye'ye yönelik yeni sınır dışı uçuşlarının da planlandığını ifade eden Merz, ayrıca aile birleşimi vizesinin zorlaştırıldığını hatırlattı.
Alman hükümetinin tüm bu adımlarda Avrupalı komşularıyla yakın iş birliği içinde hareket ettiğini belirten Merz, Berlin'in aldığı geri çevirme kararlarının ve sıkılaştırdığı sınır kontrollerinin bazı komşu ülkelerde sert eleştirilere yol açtığının da farkında olduğunu vurguladı.
Almanya Başbakanı bu bağlamda Avrupa Birliği'nin (AB) planladığı Ortak Avrupa İltica Sistemi'ne (CEAS) bağlılığını yineledi.
"Biz bir göç ülkesiyiz ve öyle kalacağız"
Yasa dışı göçle mücadeledeki kararlılıklarının Almanya'ya göçün tamamen sona ereceği ya da ermesi gerektiği anlamına gelmediğini de sözlerine ekleyen Merz, "Biz bir göç ülkesiyiz ve öyle kalacağız" dedi.
Merz'in açıklamaları, Almanya'nın CDU'lu eski Başbakanı Angela Merkel'in 2015'teki sığınmacı krizinde sarf ettiği ünlü "Wir schaffen das" ("Bunu başaracağız") sözünün 10'uncu yıl dönümünden bir gün önce geldi.
Merkel, 31 Ağustos 2015'te kullandığı bu cümleyle yüz binlerce sığınmacının kabulü ve entegrasyonu konusunda iyimser bir mesaj vermiş; Merkel'in hâlâ tartışılan açık kapı politikası kapsamında 2015'te birçoğu Suriye'deki savaştan kaçan 1 milyonu aşkın sığınmacı Almanya'ya gelmişti.
https://www.dwturkce1.com/tr/merz-g%C3%B6%C3%A7-politikas%C4%B1nda-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F-konusunda-kararl%C4%B1y%C4%B1z/a-73820754