Haberler
Göçmenlerin Gündemi (23 - 29 Aralık)
23 Aralık
Suriye’deki kadın mahkûmların karşılaştığı işkence, cinsel şiddet ve toplumsal damgalanma - Hanna Davis (Enternasyonal Dayanışma)
Esad’ın hapishanelerinden sağ kurtulan kadınlar, büyük bir travmayla başa çıkarak, bazen hoş karşılaşmayabildikleri bir topluma geri dönmek için mücadele ediyor.
Kadın iç çamaşırları, ölü mahkûmların cesetlerinin saklandığı büyük bir dondurucunun dışına yığılmış giysi yığınının üzerinde duruyordu.
Kısa bir süre önce, iç çamaşırları büyük olasılıkla Suriye’nin “insan mezbahası” olarak bilinen kötü şöhretli Sednaya hapishanesinde öldürülen kadın mahkûmların üzerinden çıkarılmıştı.
Ülkenin güneyindeki Dera vilayetinden bir muhalif savaşçı olan Halid Muhammed el Han, “Burada her anlamda çok acımasız bir zulüm vardı,” dedi. Middle East Eye‘a hapishane yerleşkesini gezdirirken “İğrençti, katliam, asma ve tecavüz vardı” dedi.
Khan, Beşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından yüzlerce mahkûmun serbest bırakıldığı 8 Aralık’ta Sednaya cezaevindeydi. Serbest bırakılanlar arasında düzinelerce kadın ve kız çocuğu olduğunu söyledi.
İsyancı savaşçı, 16 yaşında, evli olmayan ve beş küçük çocuğu olan bir kızla tam çıkarken kısa bir süre konuştuğunu hatırlattı. “Hapishaneden çıktıklarına inanmıyorlardı, korkuyorlardı. ‘Siz kimsiniz? Siz kimsiniz?’ diye sordular” dedi.
Khan, ilk geldiğinde hapishanenin güvenlik kameralarında, yerleşkenin yeraltı hücrelerinde yaklaşık 50 kadın gördüğünü söyledi.
Esad’ın devrilmesinden önce binlerce kadın, mahkûmların acımasız işkencelere maruz kaldığı, dövüldüğü ve yiyecek, su, ilaç ve temel sağlık hizmetlerinden mahrum bırakıldığı bilinen kötü şöhretli bir hapishane ağında tutuluyordu.
Kadın mahkûmlar, tahliye edildikten sonra yaygın cinsel şiddet ve toplumsal damgalanma da dahil olmak üzere benzersiz bir dizi zorlukla karşı karşıya kalmaktadır.
‘Bir savaş silahı olarak kadınlar’
Kadınlar, 2011 devriminin başlangıcından bu yana Suriye genelinde siyasi değişim çağrısında bulunan güçlü bir sese sahip oldular.
Bir insan hakları koruma grubu olan EuroMed Rights, 2015 yılında yayınladığı bir raporda Esad hükümetinin bu aktivistlerin birçoğunu keyfi olarak gözaltına aldığını, işkence ve cinsel istismara maruz bıraktığını ve bazen aileleri üzerinde baskı kurmak ya da akrabalarını hükümet karşıtı protestolara katılmaktan caydırmak için onları daha uzun süre alıkoyduğunu söyledi.
İnsan hakları örgütü, “Diğer çatışmalarda olduğu gibi, Suriye’nin uzun süreli kargaşası da kadınların bir savaş ve terör silahı olarak kademeli bir şekilde araçsallaştırılmasına tanık oldu” dedi.
Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) Şubat 2024’te en az 10.197 kadının hâlen Suriye’deki çatışmanın tarafları ve kontrol eden güçler tarafından alıkonulduğunu veya zorla kaybedildiğini bildirdi.
Bu kadınların büyük çoğunluğu – ya da en azından yüzde 83’ü – Esad güçleri tarafından tutuklanmıştır. Diğerleri ise Suriye Ulusal Ordusu (SNA), Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi silahlı muhalif gruplar tarafından tutuklanmış ya da kaçırılmıştı.
SNHR ayrıca 95’i Esad hükümetine bağlı güçlerin elinde olmak üzere 115 kadının işkence sonucu öldüğünü kaydetmiştir. Raporda görüşülen eski kadın tutuklular elektrik şoku, ağır dayak, taciz ve uzun süreler boyunca tavana asılma gibi çok sayıda işkence biçimini ayrıntılı olarak anlattı.
Yazının tamamı aşağıdaki linktedir:
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/23/suriyedeki-kadin-mahkumlarin-karsilastigi-iskence-cinsel-siddet-ve-toplumsal-damgalanma/
24 Aralık
Suriyelilerin gönüllü geri dönüşü: Her aileden bir kişiye 3 kez giriş-çıkış hakkı (BBC Türkçe)
Suriye'de Esad yönetiminin devrilmesiyle birlikte gözler Suriyeli göçmenlerin geri dönüşlerine çevrildi. Hükümet de geri dönüşleri kolaylaştıracak bazı yeni uygulamaları hayata geçiriyor.
Hükümet yetkilileri ilk günden itibaren, Suriyelilerin "gönüllü, güvenli ve onurlu " geri dönüşlerinin esas alınacağını kaydetmişti.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Salı günü, son 15 günde Suriye'ye dönenlerin sayısının 25 bini geçtiğini söyledi.
Yerlikaya, bu sayının normale göre 7 kat arttığını belirtti.
Bakan Yerlikaya, Ocak-Temmuz 2025 döneminde, her Suriyeli aileden bir kişiye hazırlık için 3 kez giriş-çıkış hakkı tanınacağını söyledi.
Ülkelerine dönen Suriyelilerin eşya ve araçlarını da yanlarında götürebileceğini kaydetti.
Ayrıca Suriye'ye dönenler için briket ev yapımlarının AFAD tarafından koordine edildiğini belirtti.
Ticaret Bakanlığı ise 22 Aralık'ta Suriyelilerin Geri Dönüş İşlemlerine Dair Genelge yayımladı.
Bakanlık tarafından tüm gümrük ve dış ticaret bölge müdürlüklerine gönderilen genelgede, Suriyelilerin Türkiye'de edindikleri varlıkların taşınmasına ilişkin kolaylaştırıcı düzenlemeler yer aldı.
'Üç kez giriş çıkış yapabilecekler'
Dönüşlerin yoğunluğu kamuoyunda beklenen kadar olmasa da uzmanlar, Suriye'deki siyasi belirsizlikler netleşip güven ortamı sağlandıkça, geri dönüşlerin artabileceğini değerlendiriyor.
Hükümet ise Suriyelilerin gönüllü geri dönüşlerini kolaylaştıracak bir takım düzenlemeler hayata geçiriyor.
Özellikle sivil toplum örgütleri, Suriyelilerin güvenli bir geri dönüş yapabilmesi için ailelerden bazı fertlerin Suriye'ye önden gitmesi gerektiğini belirtiyordu.
Anadolu Ajansı'na açıklama yapan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bu yöndeki talebi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "makul değerlendirdiğini" kaydetti.
Yerlikaya, 1 Ocak-1 Temmuz arasında, her aileden bir kişinin Suriye'ye önden giderek, 6 ayda üç kere giriş çıkış yapabileceğini söyledi.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) de 10 Aralık'ta, Suriye dışında kalan milyonlarca mültecinin, durumu daha iyi değerlendirebilmek için Suriye'ye "git ve gör" ziyaretleri yapmasına izin verilmesini tavsiye etmişti.
Yerlikaya ayrıca, herhangi bir karışıklığın olmaması ve dönüşlerin düzenli olması amacıyla 6 sınır kapısından 2'sini yetkilendireceklerini belirtti.
'Merkezi randevu sistemi oluşturuldu'
Yerlikaya, geri dönüşe başvurmak için merkezi randevu sistemi oluşturulduğunu ve geri dönmek isteyenlerin aynı gün içinde internet sitesi üzerinden randevu alabildiğini söyledi.
Bakan, sınır kapılarındaki günlük işlem kapasitesinin günde 19 bin başvuruyu kaldıracak şekilde artırıldığını kaydetti:
"Randevusunu alıp geldiği zaman ilk olarak parmak izi doğrulamasını yapıyoruz. UYAP'ta bir arama kaydı var mı, yakalama kararı var mı, aramayla ilgili herhangi bir şeyi var mı? Herhangi bir tahdidi var mı? Bu bilgiler kontrol edildikten sonra, kişinin çıkış yapmak istediği sınır kapısına gidebilmesi için 'yol izin belgesi' düzenliyor."
Yerlikaya ayrıca Suriye'ye yapılan insani yardım ve AFAD'ın bölgedeki faaliyetlerine ilişkin de bilgi verdi.
Bugüne kadar AFAD'ın koordinesiyle ulusal sivil toplum kuruluşları ve diğer destekçilerle beraber 116 bin briket evin yapıldığını söyledi.
Ayrıca AFAD'ın son 15-20 gün içerisinde TMO'dan temin ettiği 316 tır unu bölgeye gönderdiğini belirtti.
Nakit ve ziynet eşyaların çıkışında kolaylık
Ticaret Bakanlığı genelgesine göre, Suriyelilerin geri dönüş işlemlerinde beraberindeki eşyalar için sözlü beyan formu aranmayacak.
Suriyelilerin hem ülkelerinden getirdikleri ve noterde kaydettikleri taşıtlar hem de Türkiye'de aldıkları taşıtların Suriye'ye dönüşü konusunda da kolaylık getirildi.
Taşıtla birlikte kesin çıkış yapılması durumunda, ilgili noterce düzenlenen kaydın kapatıldığına dair belge gümrüğe beyan edilecek.
Tüm bu işlemler, "Kolaylaştırılmış çıkış formu" düzenlemesiyle yapılacak.
Suriyelilerin Türkiye'de kurdukları iş yerlerinin nakline ilişkin işlemler ise Sözlü Beyan Formu düzenlenerek tamamlanacak.
Yerlikaya ise Suriyelilerin evlerinden yükledikleri eşyalarını aynı araçta sınırın diğer kısmına taşıyabilmelerinin önünün açıldığını söyledi:
"A ilinden gönüllü dönüş yapan bir Suriyeli, eşyalarını araca yükledikten sonra bunların kayıtlarıyla beraber tamamını o araçla Suriye'nin içinde hangi il, ilçedeyse evinin önüne kadar götürebilecek."
Genelgede ayrıca Suriyelilerin döviz ve ziynet eşyası çıkışlarına da kolaylık sağlandı.
Değeri 15 bin doları aşan ve ticari amaç taşımayan ziynet eşyalarının girişte beyan edilmiş olması veya Türkiye'de satın alındığının belgelenmesi şartı 31 Aralık 2025'e kadar aranmayacak.
Ayrıca 25 bin lirayı aşan Türk parası, 10 bin euro veya eşitini aşan döviz çıkışlarında 'nakit beyan formu' ile gümrük idarelerine başvurmaları yeterli olacak.
https://www.bbc.com/turkce/articles/cn0xk2e5ydzo
26 Aralık
Yazılımcı Abdullah Munir, günlerdir haksız yere GGM’de tutuluyor – Sema Kızılarslan (Karar)
23 yaşındaki Pakistan vatandaşı Abdullah Munir Sadiq, 4 Aralık 2024 tarihinden bu yana İstanbul Arnavutköy Geri Gönderme Merkezi’nde (GGM) tutuluyor. Lisans eğitimini Üsküdar Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) Bölümü’nde Onur Derecesi ile tamamlayan Munir, hayalini kurduğu Türk savunma sanayisinde çalışmak için ilk adımlarını atmaya çalışırken kendini sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya buldu.
Munir, 2020 yılında lisans eğitimi için Türkiye’ye gelmiş ve 19 Temmuz 2024 tarihinde mezun olmuştu. Mezuniyetinin ardından geçimini sağlamak için bir şirkette sosyal medya yöneticisi olarak çalışmaya başladı. Şirket, Munir’e 14 Haziran 2024 tarihli iş teklif mektubunda, iki aylık deneme süreci sonunda çalışma izni başvurusu yapılacağını taahhüt etmişti. Ancak deneme süreci dolmasına rağmen şirket, gerekli başvuruyu yapmadı.
3 Aralık 2024 tarihinde şirket ofisinde yapılan denetimde Munir'in çalışma izni olmadığı ortaya çıkınca Munir gözaltına alındı ve GGM’ye gönderildi.
Abdullah Munir’in avukatı Hamza Ünal, KARAR’a yaptığı açıklamada müvekkilinin GGM’de insanlık dışı muameleye maruz kaldığını belirtti. Ünal, “Abdullah Munir, ikinci vatanı olarak gördüğü Türkiye'ye hizmet etme hayaliyle buraya gelmişti.” dedi.
“Türkiye’yi ikinci vatanı olarak görüyordu. Mazlum coğrafyaların sorunlarıyla yakından ilgilenen ve Filistin eylemlerinde aktif rol oynardı. Türkiye’den edindiği tecrübeleri kendi ülkesi Pakistan'a taşımayı hedefliyordu” diyen Ünal, Munir’in durumu ile ilgili son kararın 27 Aralık 2024 Cuma günü açıklanacağını belirtti.
https://www.karar.com/guncel-haberler/yazilimci-abdullah-munir-gunlerdir-haksiz-yere-ggmde-tutuluyor-1920171
27 Aralık
10lar medya: Sığınmacılar Platformu, Suriyeli mülteciler için adil ve insan haklarına dayalı bir geçiş süreci çağrısında bulundu
“Yıllardır Suriyelilerin onları katleden diktatöre teslim edilmesini isteyen ve siyasi bakımdan bunun propagandasını yapan bazı siyasiler, bugün de provokasyona devam ediyor.
Türkiye’de siyasi karar vericiler üzerinde baskı yapılarak, bu kritik geçiş sürecinde yanlış uygulamalar yaptırılmaya çalışılıyor.”
Sığınmacılar Platformun üyeleri bir araya gelerek Suriyeli mülteciler için adil ve insan haklarına dayalı bir geçiş süreci çağrısında bulundu!
https://www.instagram.com/reel/DECbG84oi8W/?igsh=aG8xamp6dzBjbDV3
29 Aralık
2024 göç ajandası – Ercüment Akdeniz (Enternasyonal Dayanışma)
Dünya üzerinde göçmen sayısı 281 milyon kişiyi aştı. Bunların 160 milyon kadarı işçi olarak çalışıyor. Zorla yerinden edilenler 117 milyon kişi ile rekora ulaştı. Savaş, yoksulluk, salgın ve kuraklık nedeniyle göçler tırmanışa geçti. Kapitalizm göç üretmeye devam ediyor. Dünya finans tekelleri göçmen döviz havalesini sistem içine dâhil etmek için hazırlık yapıyor. Göçmenler genel olarak ucuz ve güvencesiz işgücü olarak sömürülüyor, yerli işçilerle rekabete zorlanıyor.
ABD, Çin seddinden sonra Meksika sınırına dünyanın üçüncü büyük duvarını örüyor. İkinci büyük duvar ise Türkiye sınırında. Kale Avrupası, caydırıcı güç ve geri itmeler için para akıtıyor. Akdeniz mülteciler için ölüm denizi olmaya devam ediyor. Kuzey Afrika ülkelerinde şebekelerin eline düşen mülteciler fidye için işkenceye maruz kalıyor.
AB Yeni Göç ve İltica Paktı, evrensel mülteci haklarını büyük oranda rafa kaldırdı. Avrupa mültecileri deport ederken yerlerini geçici sözleşmeli göçmen işçilerle dolduruyor. Türkiye’de prototipi uygulanan “geri kabul anlaşması”, İtalya-Arnavutluk, Britanya-Ruanda, Almanya-Afrika ülkeleri arasında da gündeme geldi. Sistematik geri gönderme mekanizması temel insan haklarını çiğneyerek yerküreye yayılıyor.
Türkiye bir yandan göç alırken diğer yandan göç veren ülke haline geldi. İngiltere ve Almanya’da iltica başvuruları içinde Türkiyeliler Afganistan ve Suriyelilerden sonra üçüncü sıraya yükseldi. Göç gerçekliği artık büyük oranda Türkiyeli yurttaşlar için de geçerli.
ABD ve Avrupa’da göçmen düşmanlığını eksen alan “aşırı sağ” partiler ya iktidara geldiler ya da muhalefet gücü olmaya başladılar. Trump seçimleri kazanmak uğruna göçmenlerin evcil hayvanları yediğini iddia etti. Aşırı sağın yükselişi savaş politikalarına da cesaret veriyor. Neo faşizm tehlikesi kapıda. Yabancı düşmanlığı aynı zamanda demokrasi ve özgürlükler alanını baskılamak için kullanılıyor.
Uzak Asya ülkeleri gelişmiş devletlerin göçmen işçi kaynağı olmaya devam ediyor. Körfez Arap devletlerinde göçmen emeği “kafala” sistemi altında güvencesiz işgücü olarak sömürülüyor.
Mahsa Amini eylemlerinden sonra sıklaşan baskılar nedeniyle İran’da göç hareketleri yeniden yükselişe geçti. Afganistan göçü ise İran, Türkiye ve Avrupa hattında kendini gösteriyor.
Hamas’ın 7 Ekim operasyonundan sonra yaşanan Gazze’nin işgali kanlı büyük bir kırıma neden oldu. 50 bine yakın Filistinli can verdi. İsrail ordusunun saldırılarında BM himayesindeki mülteci gettoları ve UNRWA mülteci kampları defalarca bombalandı. İşgal boyunca yaklaşık 2 milyon Gazze’li yerinden edildi. Gazze’de yaşananlar aynı zamanda mülteci haklarının ayaklar altına alındığı vahşi bir laboratuvar işlevi gördü. Peşi sıra gelen Lübnan saldırısında ise yaklaşık 1 milyon kişi yerinden edildi.
Ukrayna savaşıyla birlikte yaşanan kitlesel göç milyonlarca insanı yerinden etti. 10 milyon kadar Ukraynalı göç etmek zorunda kaldı ya da mülteci oldu.
2011 Suriye savaşından bugüne 13 milyonu aşkın insan yerinden edildi. 8 Aralık 2024 tarihinde Şam yönetiminin düşmesiyle birlikte bu kez HTŞ güçlerinden çekinen halklar iç ya da dış göçe yöneldi. Mınbiç ve Tel Rıfat bölgelerinde Suriye Kürtleri yerinden edildi. Lazkiye, Tartus, Halep ve Şam başta olmak üzere Aleviler, Hristiyan topluluklar ve azınlıkların bir bölümü, daha güvenli yerlere çekilmek zorunda kaldı. Diasporadaki mülteciler zorla geri gönderilme endişesi taşıyor. Suriye’nin yeniden inşasında mülteciler yine ucuz işgücü olarak görülüyor.
İsviçre parlamentosu Ezidi soykırımını oy çokluğuyla kabul etti. IŞİD zulmünden kaçan Ezidiler güvenli geri dönüş, uluslararası koruma ve statü talep ediyorlar. Savaş ve insanlık suçlularının yargılanması da bir diğer talep.
Suriye’nin politik dizaynı ve ekonomik inşasında sermaye ortaklığı ve işgücü transferine ihtiyaç duyan devletler bir kez daha ucuz ve güvencesiz göçmen emeğini kullanmak üzere harekete geçti. Türkiye özelinde patron örgütlerinden Suriye yatırımı hayalleriyle birlikte Suriyeli işçileri kaybetme korkusu da açıklamaların konusu oldu. Afganistan’da Taliban yönetimi işbaşına geldiğinde sendikaların kapısına kilit vurmuştu. Suriye’de işçi hakları ve sendikaların durumu endişe konusu olmaya devam ediyor.
Suriye’nin yeniden inşası konusunda Türkiye’yi ziyaret eden AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için 1 milyar euroluk bütçe ayırdı. Geri Kabul Anlaşmasıyla Türkiye’ye “göçmen deposu” rolü biçen Avrupa Birliği, sistematik deportizasyon için bir kez daha Türkiye’nin kapısını çaldı.
2011 Suriye savaşı ve göçünden bu yana mültecileri demografik dizayn, siyasi baskı ve pazarlık enstrümanı olarak gören AKP anlayışı, geri dönüş sürecinde de “sosyolojik güç” vurgusu yaptı. Mülteciler ise geri dönüşler için güvenlik, istihdam, barınma, alt yapı ve barış koşullarının oluşması gerektiğine işaret ediyor. Sıklıkla “Ensar Muhacir” vurgusu yapan AKP iktidarı Suriyeliler için hala mülteci statüsünü tanımış değil.
2024 yılı aynı zamanda Türkiye’de Geri Gönderme Merkezlerinde yaşanan hak ihlalleriyle öne çıktı. Hak savunucuları GGM’lerin denetime açılması, orta vadede GGM’lerin kapatılması, yerine ise BM Göç ve İltica ofislerinin açılmasını talep ediyor.
2024 yılı yabancı işçiler için yasal düzenlemelerin de yapıldığı yıldı. Çalışma izni yine patron rızasına bağlandı. Bazı işkollarına sigortalı çalışma muafiyeti getirildi. Modern köleliğin önü açıldı. Türkiye’de halen 2 milyon kadar Suriyeli işçi çalışırken bunların sadece 130 bin kadarı çalışma izni kapsamında. Çocuk işçilik göçle birlikte daha da arttı. İş cinayetleri içinde göçmen oranı da yükselişe geçti.
Göçmen işçilerin öldürülmesi kadar işyeri dışına atılarak kaybedilme olayları da gündeme gelmeye başladı. Zonguldak’ta kaçak maden ocağında çalışan Afganistanlı göçmen Vezir Muhammed Nourtani yakılarak yok edilmek istendi. Dava duruşması devam eden Nourtani’ye mülteci haklarını savunan inisiyatifler sahip çıkıyor. İzmir Güzelbahçe’de ırkçı saikle işlenen cinayet sonucu Suriyeli 3 inşaat işçisi katledildi. Dava sonucunda müebbet hapis cezası verildi.
Mülteci düşmanlığını merkez alan siyasi yapılar ve ırkçı kışkırtmalar neticesinde birçok kentte ırkçı saldırılar meydana geldi. Kayseri’de galeyana getirilen kalabalıklar Suriyelilere ait evleri taşladı, dükkânların camlarını kırdı, arabaları ters çevirerek yaktı. Kayseri olayları diğer bazı kentlere de yayıldı. Antalya’da Suriyeli bir genç bıçaklanarak hayatını kaybetti. Hak savunucuları göçmenlere karşı saldırıların nefret suçları kapsamına alınması ve caydırıcı cezalar verilmesi gereğine dikkat çekiyor.
2024’te olumlu dayanışma eylemleri de kendini gösterdi. İzmir ve İstanbul’da göçmenler ve mültecilerle dayanışma için platformlar oluşturuldu. Yıl boyunca dayanışma kampanyaları yapıldı, panel ve sempozyumlar düzenlendi.
Yeni savaş düzenine geçen egemen devletler adeta büyük dünya savaşının provasını çalışıyorlar. Savaş dinamikleri daha büyük göçlerin habercisi. Emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi ise gidişata müdahale edecek yegâne alternatif. 2025 göç ajandası biraz da bu mücadelenin nasıl bir gelişim göstereceğine bağlı.
(Ilketv.com.tr)
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/29/2024-goc-ajandasi-ercument-akdeniz/
29 Aralık
Suriyeli aktivist Taha el Gazi: Esad rejiminde Alevi kardeşlerimiz de işkence gördü, Sednaya Cezaevi’nde kaldı – Canan Yıldız (T24)
Hasan Cemal’in kitabı geldi aklıma: Zamane Diktatörleri… Hasan Cemal o kitabında diyor ki “Tarih hatırlanmazsa, çaresiz bir daha yaşanır!”
Suriye’deki radikal değişimin neyi inşa edeceğini bilmiyoruz. Bir diktatör gitti. Yerine gelen Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve benzerlerinin isyan ettikleri geçmişi hatırlayıp hatırlamayacağını bilmiyoruz.
Gazeteci Hediye Levent günlerdir Suriye’de…
Levent Evrensel’deki yazısında “Alevilerin ve Hristiyanların yoğun oldukları yerlerde evlerinden alınan ve bir daha haber alınamayan insanların sayısının giderek arttığı söyleniyor” diye yazdı.
Sosyal medya dezenformasyonun tanrıçası olsa da karanlıkta, kuytuda kalan ağır hak ihlallerinin de duyurucusu… Bu nedenle süzgecin şart olduğu bu mecraların varlığı da önemli.
Örneğin Alevi toplumundan olduğu iddia edilen bazı kişilerin köpek gibi havlatılmasının görüntüleri düştü.
Ya da kimi şiddet görüntüleri…
Kendisini ‘devrimci’ olarak tanımlayan, Esad rejiminin kötülüklerini yaşamış, sürgün edilmiş Taha el Gazi ile ne olup ne bittiğini konuştuk. Kendisi Türkiye’deki Suriyelilerin sorunları konusunda mücadele veren bir isim… Sığınmacı Hakları Platformu bünyesinde faaliyetlerini sürdürüyor.
- Alevilere dönük saldırılar olduğu yönünde görüntüler, sosyal medya paylaşımları var. Sizi arıyor mu Suriye’deki Alevi toplumu?
Evet kendileriyle görüşüyorum. Onlar da yeni Suriye’nin bir parçası ve birlikte yaşamalıyız diyorlar. Onlar da haklarının olmasını istiyor. Lazkiye ve Tartus’un köylerinde Esad rejiminden kalan bazı gruplar var. Onlar toparlanmaya çalışıyor. Asker ve polise saldırıyorlar. Ama onlara yönelik şiddet eylemleri de kabul edilemez. Eğer suçluysa yakalanır ve yargılanır. Esad’ı devirdik, aynı şeyleri yaparsak Esad’dan ne farkımız kalır.
- Esadçılık ayrı Alevilik ayrı. Esad medyası yıllarca Alevi toplumunu Esad’a bağlıymış gibi gösterdi. Alevi kardeşlerimiz arasında Esad rejiminde işkence görenler var. Sednaya Cezaevi’nde Alevi kardeşlerimiz de var. Sünni-Alevi çatışma noktasına getirmek isterler ama Esad rejimi düştü. Suriye toprak olarak herkesin. ABD ve İngiltere medyası nasıl ki bir dönem Arapları DAİŞ’e bağladı, ya da Kürt deyince hemen PKK… Suriye’de de aynısı yapıldı.
- Suriye’de yaşayanların korku ve kaygıları neler. Bunu geniş anlamda da soruyorum. Yeterli ekmek, alt yapı, elektrik vs…
İnsanların iki tür kaygısı var. Birisi orada yaşayanların kaygıları. Bir de Suriye’ye dönenlerin kaygıları… Orada yaşayanlar kaygısı şu. Yeni devlet kurulmadı daha. Ülke nereye gidiyor. Orada yaşayan yani göç etmeyen aileler yıllardır yoksulluk, yoksunluk içerisinde. Elektrik yok, su yok… Ama onlar buna alıştılar. Ama herkesin güvenlik korkusu var. Başka ülkelerden dönenler de var. Türkiye’den dönenler ‘geçici koruma’ statüsündeydi. Bunların artık dönme durumu kalmadı. Çünkü çıkarken ‘gönüllü dönüş’ evrakını imzaladılar. Döndüklerinde her şeylerinin yıkılmış olduğunu gördüler. Dönenler zaten yoksul olanlar. Bunlar yıllardır Türkiye’de ucuz iş gücü olarak çalışıyorlardı, yıllardır sömürüldüler. Şimdi bu insanlar yıkık evlerini nasıl yapacaklar. Bunların çoğu kamplara gitmek zorunda kaldı. Yıllardır çadırlarda yaşayan insanlar var hâlâ orada… Afrin, Azez, İdlib, Cerablus’ta çadır kamplar var. Önce onların durumu düzeltilmeli.
- Esad ve ailesi kaçtı, ama rejimin suçluları Suriye’de kaldı değil mi?
O dönemde görev yapan komutanlar, istihbaratçılar hâlen orada… Bu kadar cinayet oldu. İnsanlar hapishanelerde işkence gördü. Ama ortada bir adalet sistemi yok. Adalet sisteminin oluşturulması gerekiyor. Çünkü insanlar yarın öbür gün ben hakkımı kendi elimle alırım diyebilir. O zaman insanlar birbirine girer.
- Sivil halk da silahlandı mı bu süreçte?
Savaş olan ülkede, bölgede doğal olarak insanlar silahlanıyor. Bu normal. Suriye’ye özel bir durum değil. Çünkü halk, devlet kalmadı hakkımı, mülkümü kendim korurum, savunurum diyor. Savunma Bakanlığı’nın ilk görevi bütün bu silahları toplamak olmalı.
- HTŞ’nin böyle bir gücü var mı?
Şu dönemde kendi başına yapamaz. O nedenle tüm Suriye muhalefetinden olan kişiler, siyasetçiler, partiler, bir araya gelip ‘Suriye toplantısı’ yapmalı. Suriye halkı bir masa etrafında bir araya gelmeli. Esad rejimi düşmeden önce Doha’da bir toplantı yapıldı. O toplantıda herhangi bir Suriye temsilcisi yoktu muhaliflerden. Esad rejimi düştükten sonra Ürdün Akabe’deki toplantıda da Suriye muhaliflerinden kimse yoktu. Bu bir gösterge… Bu da şunu gösteriyor, Suriye BM ve büyük devletlerin kararı altında. Kendi milli kararımıza sahip değiliz şu an. Resim belli. Suriye’yi yeniden inşa etmek için Suriye'nin kendi halkının bir masada bir araya gelmesi gerekiyor.
- Mutlak zafer duygusu var, sizce bu duygu hâli nelerin görülmesine engel oluyor?
Bizim eğitim, sağlık sisteminde, sosyal meselelerde sıkıntılarımız var. Alt yapı sıkıntımız var. İsrail Suriye’nin bütün alt yapısını bombaladı. Araştırma bilim merkezlerini bombaladı. Medyaya yansıdı, insanlara ekmek dağıtıyorlar. Mesele ekmek verilmesi değil. Ülkenin, devletin yeniden inşa edilmesi… Sevindik ama sevindikten sonra ne yapabiliriz o çok önemli. İstanbul Fatih Camii’nde sevindik. Kimler Suriye’nin yeni inşasında görev alacak. Yüzde ikisi ya da beşi gelmez.
- Gidişatı nasıl görüyorsunuz. Suriyelerin Türkiye'den göç ettirilmesi politikası sertleşir mi?
İçişleri Bakanlığı’nın, Göç İşleri Başkanlığı’nın bugüne kadar Suriyeliler konusunda bir politikası yoktu. Olsaydı bu hatalar yapılmazdı. Büyük ihtimalle Suriyeli sığınmacılar üzerinde bir baskı oluşabilir. ‘Geçici koruma’ kimliklerinin bir kısmı iptal edilebilir. Mesela geçtiğimiz haftalarda bazı Suriyeli ailelerin aile hekimliklerindeki kayıtlarının silindiği haberi geldi bize. Bir baskı bekliyoruz. Biz de bu nedenle yetkililere diyoruz ki, Suriyeli sığınmacılara bir aylık ya da iki haftalık izin verin. Kişi gitsin görsün evinin durumunu, iş yerinin durumunu. Kimse vatanını, toprağını, köyünü, şehrini bırakmaz. Ama aynı zamanda şunu da ortaya koymamız gerekiyor. İnsanları gönderirken nerede yaşayacaklarını da bilmemiz gerekiyor.
- Birçok devletin bu yıkımda payı var tabii…
Herkesin eli var. Orta Doğu'da yeni bir politika var, yeni bir siyasi oyun var. Trump’ın gelmesiyle Orta Doğu'nun haritası değişti. Bu ülkeler bizi sevseydi 14 yıldır bizi böyle bir katliam ortamında bırakmazdı. 14 yıl çadırlarda bırakmazlardı. Katil, cani Esad halkını kimyasal silahlarla bombalayamazdı.
- Farklı silahlı yapılar var ve şu an HTŞ domine ediyor bu yapıların çoğunu. HTŞ uluslararası toplum tarafından tanınabilir, terör listesinden çıkarılabilir ama buna rağmen Suriye’de durum zor görünüyor. Ne dersiniz?
Silahlı yapıların şöyle bir hakikati var. Ne yazık ki her bir yapı bir ülkeye bağlı. Bu nedenle o ülkeler masaya oturup da Suriye’nin bütünleşmesine ve istikrarına karar verirse bu olur. Bir kısım silahlı yapıların kararları onların elinde değil. Biz bundan korkuyoruz.
- Mesele HTŞ ile bitmiyor o zaman…
HTŞ ile bitmiyor, o basit olanı. Halkımızın tedirginliği de bu. İnşallah Irak ve Libya örneği gibi olmayız. Saddam Hüseyin rejimi düştü 2003’te. O tarihten bu yana patlamalar, bombalar, çatışmalar, bölgesellik, kavgalar devam ediyor. Kaddafi düştü Libya ikiye bölündü. Sadece Türkiye değil, Avrupa ülkeleri ve diğer ülkeler yıllarca bu insanları mülteci, sığınmacı olarak kabul etti. Şimdi sınırımızdan öteye itelim demek insanlık değil.
- Bir de Suriye’de Esad karşıtı olan herkes muhalif. Bu muhalifliği anlatabilir misiniz? Devrimcilik mi mesela?
Bütün muhalifleri ya da devrimcileri HTŞ şemsiyesi altında görmek mantıklı değil. HTŞ son dönemde ortaya çıkan bir örgüt. Devrimci ayrı muhalif ayrı. Muhaliflerin hepsi İslamcı değil. Laikler de var, Ezidi, Hristiyan, Alevi, Dürzi, İsmaililer de var. O nedenle medyaya yansıyan o imaj doğru değil. Bu imajı verdiğimizde diğer mücadele eden grupların hakkını yok ediyoruz. Muhalifler Esad rejiminin devrilmesinden sonra hükümette yer alabilir miyiz bunu konuşuyor şimdi. Ama devrimcilik sadece Esad rejimine karşı olmakla sınırlı bir şey değil. Nerde bir insan hakkı ihlali varsa orada olmaktır. İktidara kim gelirse gelsin bir yanlış yaptığında devrimcilik devam edecek. Devrimciliğin bir zamanı süresi mekanı yoktur. Devrimci devrimcidir.
- 14 yıl süren bir savaş. Dediğiniz gibi hep arkasında başka devletler oldu. Ve paralize olmuş bir toplum… Sizce buradan bir ders çıkarılır mı?
- Toplumumuz zulme, diktatörlüğe, hayır diyerek güçlendi. Eskiden bunu diyemezdik. Keşke Suriye halkı milli bir kararın sahibi olsa ama şu anda karar sahada silahlı güçlerin elinde. Halkımız kim gelirse gelsin, Esad gibi olmayacak düşüncesine sahip. Suriye’de gerçek bir demokrasi ortamının oluşabilmesi için 20-30 yıla ihtiyacımız var. Halkımız yeter ki bombalanmayalım, Esad rejimi bizi tutuklamasın, cezaevine atmasın, bizi orada öldürmesin, kim gelirse gelsin diye bakıyor. Halkımızı bu noktaya getirdiler, bu sistematik bir şekilde bilerek yapıldı. 14 yıldır başka ülkede yaşayan, o ülkedeki demokrasi tecrübesini yaşayan, faydalanan, siyasi faaliyetlerde bulunan insanlarımızın Suriye’nin inşasında olması gerekiyor. Tecrübeyi oraya taşımaları çok önemli.
https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/suriyeli-aktivist-taha-el-gazi-esad-rejiminde-alevi-kardeslerimiz-de-iskence-gordu-sednaya-cezaevi-nde-kaldi,47867