Haberler

Göçmenlerin Gündemi (17 - 22 Aralık)

Göçmenlerin Gündemi (17 - 22 Aralık)
30.12.2024

17 Aralık

Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı: “İşçi yaşamı, para cezasından daha ucuz” (Enternasyonal Dayanışma)

Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, 9 Kasım 2023’te Zonguldak’ta kaçak kömür madeninde çalışırken öldürülen Afganistanlı mülteci işçi Vezir Mohammad Nourtani cinayetine ilişkin davanın dördüncü duruşması öncesi bir basın açıklaması düzenledi.

“İşçi yaşamı, para cezasından daha ucuz” denilen açıklamada, Nourtani’nin ailesine baskı yapıldığı belirtilirken kamuoyu davanın takipçisi olmaya çağırıldı.

İHD İstanbul Şubesinde düzenlenen basın açıklamasını Yıldız Önen okudu. Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı’nın açıklamasının tam metni şöyle: 

Vezir Mohammad Nourtani için adalet!

“Dünya genelinde ve özellikle Ortadoğu’da emperyalist savaşlar, yoksulluk ve baskılarla yaşamları tehdit edilen insanlar göç yollarına düşerken, savaşı kışkırtan aynı devletler göçmenler yönünden sığınma hakkını boşa düşürecek şekilde “iltica ve kabul” aşamasından “geri gönderme” aşamasına geçti ve vahşi geri itme politikasıyla sistematik ölümlere yol açıyorlar. 

Türkiye’nin ise AB ile yaptığı geri kabul anlaşmaları  ve kirli pazarlıklarla, göçmenleri insanlık dışı koşullarda, emek sömürüsü ve temel haklardan yoksun biçimde ve geri gönderme tehdidiyle, ülke sınırlarında tuttuğu koşullardayız.

Göçmenler patronların gözünde “harcanabilir işçi” 

Göçmenler ırkçı saldırıların hedefi olarak, sömürüye ve şiddete açık halde göç ettikleri yerlerde sınır dışı edilme tehdidi altında yaşamaya çalışırken, patronlar tarafından “harcanabilir işçi” olarak görülmenin ağır sonuçlarını yaşıyor. Bu durumun en acı örneklerinden biri de, Zonguldak’ta ruhsatsız işletilen bir maden ocağında kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılan Afganistanlı mülteci işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin, 9 Kasım 2023’te kaçak maden ocağı sahipleri tarafından öldürülmesi ve bedeninin yakılarak yok edilmek istenmesidir.

Ailenin uluslararası geçici koruma başvurusu reddedilmiştir

Nourtani’nin öldürülmesinin ardından açılan Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, Nourtani’nin çalıştığı kaçak maden ocağının sahipleri Hakan Körnöş, Enver Gideroğlu ve Körnöş’ün kuzeni Ahmet Aydın tutuklu yargılanırken, ocak çalışanları Sercan Kayabaş, Eray Demiro ve kömür ticareti yapan Alaattin Çayırlı ise tutuksuz yargılanmaktadır.

Dava sürerken, Vezir Muhammed Nourtani ile mesai arkadaşı olan göçmen işçiler sınır dışı edilmiş, Nourtani’nin ailesi ise sınır dışı tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Ailenin Zonguldak İdare Mahkemesi’ne yaptığı uluslararası geçici koruma başvurusu da bu süreçte reddedilmiştir.

Hiçbir resmiyeti ve iş güvenliği olmayan kaçak ocaklarda çalışmak zorunda kalan kimliksiz göçmen durumundaki çoğu Afganistanlı işçi, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yoksun, emek-yoğun ve insanlık dışı koşullarda madenlerde çalıştırılmakta, bunun sonucu olarak da iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmektedirler.

Göçmen işçilerle yerli işçileri kaderi ortak

Göçmen işçilerle yerli işçilerin kaderinin ortak olduğunu biliyoruz. Kaçak ocakların bulunduğu bölgelerdeki halk tarafından; ocakta ölen işçilerin hastane önüne bırakılıp kaçılması, elektrik çarptı süsü vermek için yıkandıktan sonra elektrik direği dibine bırakılması, trafik kazası süsü vermek için ölen işçilerin ısısız dağlarda yol kenarlarına bırakılması, ölen işçilerin kaçak şekilde gömülmesi gibi birçok olay bilinmektedir.

Ölen işçilerin aileleri ocak sahibi olarak gösteriliyor

Kaçak madenlerde ölen işçilerin ailelerine bir miktar para verilerek, ocak sahibi olarak gösterilip patronların sorumluluktan kurtarılmasının, değişmeyen bir Zonguldak gerçeği olduğu ifade edilmektedir. Bazı kaçak ocak patronlarının işçilere maaş vermediği, hakkını isteyenleri tehdit edip şiddet uyguladığı, Vezir Muhammed Nourtani’yi öldüren Hakan Körnöş örneğinde olduğu gibi üye ya da yöneticisi olduğu iktidar partilerinin gücünü kullanarak yetkililere siyasi baskı uyguladığı, gündeme gelmiştir. Vezir Muhammed Nourtani’nin kaçak madenlerde çalıştırılan ve yaşamına kastedilen binlerce göçmenden biri olduğunu, patronların gözünde işçilerinin yaşamının kaçak madenlere kesilen para cezasından daha ucuz olduğunu biliyoruz.

Nourtani’nin katillerinin yargılandığı davanın dördüncü duruşması 20 Aralık 2024 günü Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Göçmen ve Mülteci Dayanışma Ağı olarak cinayetten sorumlu tüm faillerin en ağır cezaları alması için, göçmen işçiler için adalet talebiyle davanın takipçisiyiz. Tüm kamuoyunu, ölüme mahkûm bir yaşam dayatılan ve katledilen göçmen işçiler için davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz.”

Ne olmuştu?

Zonguldak’ta ruhsatsız işletilen bir maden ocağında kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılan Afganistanlı mülteci işçi Vezir Mohammad Nourtani 9 Kasım 2023’te kaçak maden ocağı sahipleri tarafından öldürülmüş ve cenazesi yakılmış halde ormanda bulunmuştu.

Bunun üzerine jandarma, soruşturma sonrası Nourtani’nin çalıştığı maden ocağının sahibi Enver G. ile birlikte ona yardım ettiği iddia edilen beş kişiyi gözaltına almıştı.

Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı cinayete ilişkin hazırladığı iddianamede Adli Tıp Kurumu’nun otopsi raporuna da yer vermişti. Otopsi raporunda Nortani’nin iç organlarının yanmış olduğu ve sol böbreğinin olmadığı tespit edilmişti.

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/17/gocmen-multeci-dayanisma-agi-isci-yasami-para-cezasindan-daha-ucuz/

 

17 Aralık

AB Komisyonu Başkanı "çok büyük mutlulukla" duyurdu: Suriyeli sığınmacılar için Türkiye'ye 1 milyar euro daha vereceğiz (T24)

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından ortak basın toplantısında konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen,"Çok büyük bir mutlulukla şunu duyurmak istiyorum" diyerek, Suriyeli sığınmacılar için Türkiye'ye 2024 sonu için ek 1 milyar euro tahsis edildiğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde bir araya geldi. Görüşme sonrası ortak basın toplantısında Erdoğan'ın ardından konuşan Ursula von der Leyen, Suriye'de Esad yönetiminin yıkılışının, Suriye halkı için yeni bir ümit vadettiğini söyleyerek, bunun da beraberinde getirdiği riskler olduğunu ifade etti. Von der Leyen, "Sahada son derece kırılgan ve değişken bir durum var. Dolayısıyla bu konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Suriye halkının barışçıl bir geçiş dönemine ihtiyacı var. Bu geçiş dönemi toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyacak bir geçiş dönemi. Aynı zamanda, devlet kurumlarını koruyacak bir dönem olmalı" diye konuştu.

Suriye halkının bütün çeşitliliğiyle isteklerine cevap verebilecek bir süreç olması gerektiğini dile getiren von der Leyen, milli birliğe saygı duyulması ve azınlıkların da korunması gerektiğine dikkati çekti. Von der Leyen, Avrupa Birliği'nin (AB) bu süreçte atacağı adımlara değinerek, en üst seviyedeki diplomatın Şam'a geri döneceğini vurguladı.

AB insani yardım ekiplerinin Şam'da bulunduğunu da belirten Von der Leyen, şöyle devam etti:

"Biz, her zaman aslında Suriye'de mevcudiyetimizi koruduk ve ihtiyacı olanlara destek vermeye devam ettik. Herhangi bir temas, herhangi bir işbirliği ve herhangi bir finansman olmadan Esed rejimine, biz oradaydık ancak şu anda bütün bu adımları artırmalıyız ve doğrudan aslında Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile ve tüm diğer temsilcilerle angajmanımızı sürdürmeliyiz."

Von der Leyen, Suriye'nin bir an önce ayağa kalkması ve temel hizmetlerin yanı sıra elektrik ve su gibi hizmetlerin sağlanması için çalışmaların sürdürülmesi gerektiğini kaydetti.

"Bu yıl insani yardımımızı 160 milyon avroya çıkardık"

Von der Leyen, insani yardım için hava köprüsü kurulduğuna ve ilk teslimatın bu hafta içerisinde yapılacağına işaret ederek, "Bu yıl, insani yardımlarımızı 160 milyon avroya çıkardık" şeklinde konuştu.

Avrupa'nın halihazırda Suriye'nin en büyük donörü olduğunun altını çizen von der Leyen, şunları kaydetti:

"2011'den bu yana yıllık düzenlediğimiz Suriye konferanslarında 33 milyar avrodan fazla katkıda bulunduk ve bu desteğe devam etmeliyiz. Bu desteği tabii ki yeni bir odakla gerçekleştirmeliyiz. Yeniden yapılanmaya odaklanmalıyız ve bu tabii ki adım adım uygulanacak bir yaklaşım olmalı. Bütün bunları yaparken aynı zamanda müeyyidelerin kaldırılmasından da bahsetmeliyiz. Ancak tabii ki gerçek anlamda barışçıl bir geçiş dönemi yaşanırsa bu mümkün olabilecektir."

"Gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüş olmalı"

Suriye halkının evlerine geri dönme ve hayatlarını yeniden inşa edebilme ümidinin en doğal duygulardan biri olduğunu ifade eden von der Leyen, öngörülebilirlik olmadığı için çok dikkatli hareket edilmesi gerektiğini söyledi. Von der Leyen, mültecilerin geri dönüşlerinin "gönüllü, güvenli ve onurlu" bir şekilde olması gerektiğine dikkati çekerek, Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği ile çalışılarak gerekli koşulların yerine getirildiğinden emin olmak istediğini kaydetti.

"Türkiye'nin bölgenin istikrarı için önemli bir rolü var"

Türkiye'nin önemli bir role sahip olduğunu dile getiren von der Leyen, şunları söyledi:

"Türkiye'nin bölgenin istikrarı için, bölgeye istikrar gelmesi için çok önemli bir rolü var. Terörizme karşı birlikte çok dikkatli olmalıyız. Özellikle de Doğu Suriye'de DEAŞ'ın yeniden canlanması riski var. Bunun olmasına izin veremeyiz. Türkiye'nin de meşru güvenlik endişelerine mutlaka cevap verilmesi ve bunların karşılanması gerekiyor. Aynı zamanda, tüm Suriyelilerin bütün azınlıklar dahil olmak üzere güvende olmasını sağlamak gerekiyor."

"Aramızdaki ticaret 206 milyar avroya ulaştı"

Von der Leyen, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirme fırsatı bulduğunu söyleyerek, bu ilişkinin karmaşık olduğu kadar zengin ve ileriye doğru devam ettiğine dikkati çekti. Bu sebeplerden dolayı, ikinci görev süresinin başında ziyaretinin ilkini Ankara'ya düzenlediğini hatırlatan von der Leyen, ekonomik ilişkilerin her zamankinden daha güçlü olduğunu dile getirdi.

Von der Leyen, "Aramızdaki ticaret 206 milyar avroya ulaştı ve bu bir rekor. Avrupa Birliği Türkiye'nin en büyük ticaret ve yatırım ortağı" diyerek, niyetinin bunu daha da ileriye taşımak ve güçlendirmek olduğunu kaydetti. Türkiye ile ekonomi konusunda üst düzey diyalog mekanizması başlatılacağını duyuran von der Leyen, AB yatırım bankasının Türkiye'de yeniden angaje olması için çalışmaların başlatılacağını anlattı.

Von der Leyen, Türkiye ile güncellenmiş bir gümrük birliği müzakereleri başlatmayı büyük bir istekle beklediğini belirterek, "Tabii ki burada ilerleme olacak. Ancak bunun için gerçekten güçlü bir çaba sarf etmek gerekiyor. Ticaret engellerine mutlaka değinmeliyiz" dedi.

Aynı zamanda Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımların devre dışı bırakılmasıyla ilgili konuların değerlendirildiğini ifade eden von der Leyen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili de Birleşmiş Milletler çerçevesinde müzakerelerin devam ettirilmesi gerektiğini söyledi.

"Türkiye'ye 1 milyar euro tahsis edildi"

Von der Leyen, Türkiye'nin yıllar içinde milyonlarca kişiye ev sahipliği yapmasına ilişkin olarak değerlendirmede bulundu ve ilave 1 milyar euro tahsis edildiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Bu çerçevede biz de bu çabanızda sizin yanınızda durduk. 2011'den bu yana AB neredeyse 10 milyar euroyu mültecilerin ve ev sahibi toplumun desteklenmesi için sağladı. Bu çerçevede çok büyük bir mutlulukla şunu duyurmak istiyorum, ilave bir 1 milyar euro 2024 için şu anda tahsis edilmiş durumda. Bu, başka şeylerin yanı sıra mültecilerin sağlık sistemini ve eğitim çalışmalarını destekleyecek. Aynı zamanda göç ve sınır güvenliği konularına odaklanacak ve Suriyeli mültecilerin gönüllü dönüşü de desteklenecek. Sahada gelişmeler devam ettikçe bu 1 milyarı Suriye'deki ihtiyaçlar ortaya çıktıkça onlara da tahsis edebiliriz."

"Türkiye göç yönetimi konusunda kilit ortağımız"

Türkiye'nin göç yönetimi konusunda, Doğu Akdeniz rotasında son derece kilit bir ortak olduğunu vurgulayan von der Leyen, "Bu çerçevede paylaştığımız öncelikler için birlikte çalışmalı ve sınır yönetimi, göçmen kaçakçılığıyla mücadele ve vize konularındaki çabalarımızı daha yoğunlaştırmalıyız" diye konuştu.

Von der Leyen, Suriyelilerin yönlendirdiği ve sahiplendiği bir siyasi dönüşümü desteklemek ve aynı zamanda bir aday ülke olarak Türkiye ile AB arasındaki ilişkiyi derinleştirmek için çok fazla şeye ulaşılabileceğine inandığını belirterek, ilerleyen zamanda bu çerçevede iyi işbirliğini devam ettirmeyi büyük bir istekle beklediğini dile getirdi.(AA)

https://t24.com.tr/haber/ab-komisyonu-baskani-cok-buyuk-mutlulukla-duyurdu-suriyeli-siginmacilar-icin-turkiye-ye-1-milyar-euro-daha-verecegiz,1203556?s=08

 

18 Aralık

İktidarın göç politikası nasıl sonuçlar yaratıyor, Türkiye’de göçmenler neler yaşıyor (İlke TV)

18 Aralık Uluslararası Göçmenler Gününde, Dilek Odabaş sordu; Siyaset Bilimci Dr. Ayşe Kaşıkırık, Sığınmacı Hakları Platformu Sözcüsü Dr. Yıldız Önen ve Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih Ali yanıtladı. (1.18.00’dan itibaren)

https://x.com/i/broadcasts/1kvKpbXbjkmJE/

 

18 Aralık

Özgür Özel bir an önce Suriyelileri kovmak istiyor (Enternasyonal Dayanışma)

Suriye’deki gelişmelerden sonra mültecilerin geri gönderilmesine yönelik ırkçı tepki artıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Suriye özel gündemiyle toplantıya çağırdığı Parti Meclisi toplantısında, “Dört önceliğimiz vardır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, tüm Suriyelileri temsil edecek, insan haklarına saygılı bir rejimin oluşması, komşumuzun istikrar bulması ve orada bulunan askerlerimizin güvenliği. Dördüncü ve en önemli önceliğimiz, Türkiye’deki Suriyelilerin bir an önce güvenle evlerine dönmesidir. Bu dört öncelikli konuda çok hassas, çok soğukkanlı ve çok kararlı olmak gerekiyor” ifadesini kullandı.

Özel’in Suriyeli sığınmacıları hemen gönderme gerekçeleri özetle şöyle:

“Erdoğan kazanmadı, Suriye’de İsrail kazandı” 

‘Efendim Suriye’de Erdoğan başardı…’ Erdoğan başarmadı. ‘Erdoğan kazandı.’ Hayır, Erdoğan kazanmadı. Suriye’de İsrail kazandı, ABD kazandı ve Suriye’de bir ara dönem başladı.

Bugün Türkiye’de 810 bin Suriyeli çocuk okuyor okullarda. 150 milyon poliklinik yapıldı. 2 milyon ameliyat gerçekleşti Türkiye’de. Türkiye’de 500 bin hanede Suriyeli oturuyor.

Geçici statü sonlanmalı

Türkiye’de 4 milyonun üzerinde Suriyeli var. Bunların 2 milyon 953 bininin elinde geçici sığınmacı belgesi var. Geçici sığınmacı statüsünün Suriye’deki şartlar da gözetilerek, belli bir takvim dahilinde artık sonlandırılması gerektiğini düşünüyorum.

200 milyar dolar harcadı Türkiye, 200 milyar dolar kaybetti bu işten. Yani 7 trilyon lira kaybetti, bu çok para.

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/18/ozgur-ozel-bir-an-once-suriyelileri-kovmak-istiyor/

 

18 Aralık

Dina cinayeti davası: Dosyadaki tek sanık beraat etti (Enternasyonal Dayanışma)

Gabonlu 17 yaşındaki Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga’nın ölümüne ilişkin görülen davada karar açıklandı.

Davanın yedinci duruşması, bugün Karabük 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Dina, Karabük’te şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş, cansız bedeni 26 Mart 2023’te Filyos Çayı’nda bulunmuştu.

Dina’nın ailesinin avukatları, ‘Can havliyle aracına sığındığı Dursun Acar’ın Dina’yı cinsel istismara maruz bıraktığını’ savundu.

Sanık avukatları ise söz konusu iddiaları reddederek, Dina’nın sağlıklı bir karar veremediğini ve bu yüzden ‘intihar’ etmiş olabileceğini ileri sürdü.

Savunmaların ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanık Acar’ın ‘nitelikli şekilde kasten öldürme’ ve ‘cinsel istismar’ suçunu işlediğine dair yeterli delil olmadığını açıklayarak beraatine ve tahliyesine karar verdi.

Mütalaadan

Savcılık esas hakkındaki mütalaasında “…maktulün bir anda aracın kapısını açarak koşar vaziyette orta refüjde bulunan tellerden atladığı ve karşı şeride geçtiği, buradan da yol kenarında bulunan demir korkulukların üzerinden atlayarak kaçmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu kapsamda tanık Mustafa Yazar’ın beyanından anlaşılacağı üzere maktulenin arabadan inerek sanıktan kurtulmaya çalıştığını, yolun karşısına geçmek üzere koştuğunu gördüğü hususu maktule araç içerisinde cinsel amaçla saldırdığının değerlendirildiği, maktulenin dere yatağına inmesinden sonra, sanığın ilk ifadesinde, yoldan geri dönerek ikametine gittiğini beyan etmesine karşın, daha sonra elde edilen kamera görüntülerinde maktulun indiği yere aracıyla giderek yaklaşık altı yedi dakika boyunca kalması…” gerekçesiyle dosyadaki tek tutuklu sanık Dursun Acar’ın ‘cinsel saldırı’ ve ‘olası kastla öldürme’ suçundan cezalandırılmasını talep etmişti.

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/18/dina-cinayeti-davasi-dosyadaki-tek-sanik-beraat-etti/

 

20 Aralık

Mohammad Nourtani cinayeti davasında yeni bilirkişi raporu (Enternasyonal Dayanışma)

Zonguldak’ta, ruhsatsız maden ocağında çalışan Afganistanlı Vezir Mohammad Nourtani’nin cesedinin ormanda yakılmış halde bulunmasına ilişkin yeni bilirkişi raporu hazırlandı.

1. Ağır Ceza Mahkemesinin, bilimsel mütalaadaki iddialarla dosyanın tamamını kapsayacak şekilde yeniden rapor alınması talebi üzerine Adli Tıp Kurumunca hazırlanan 20 sayfalık rapor dava dosyasına girdi.

Raporda; Nourtani’nin zehirlenerek öldüğüne dair tıbbi delillerin bulunmadığı belirtilirken, bacağındaki kemik deformasyonlarının yanığa bağlı oluştuğu tespit edildi.

Ayrıca otopsisinde göğüs, batın ve diz seviyesine kadar kömürleşme derecesinde yanık olduğundan iç organlarda, kemiklerde kayıplar olduğu, göğüs ve batın içi organlarda inceleme yapılamadığı kaydedildi.

Raporda, “Kişinin mevcut verilerle kesin ölüm nedeni ve mekanizmasının bilinemediği, ölüm sonrası yakılmış olduğu, ölüm zamanının 9 Kasım 2023 tarihiyle uyumlu olduğu, olay sonrası gecikmeden 112 Acil Servisinin çağrılması veya hastaneye götürülerek uygun tedavi başlanması durumunda kurtulma ihtimalinin olup olmadığının bilinemediği oy birliğiyle mütalaa olunur” ifadesine yer verildi.

Nourtani’nin cesedinin ormanda yakılmış halde bulunmasına ilişkin 3’ü tutuklu 6 sanığın yargılanmasına bugün devam edilecek.

Adli Tıp Kurumu’nun otopsi raporuna göre Nourtani’nin iç organları yanmıştı ve sol böbreği yoktu. Böbreğin alınıp alınmadığı bilinmiyor. Ancak Nourtani’nin eşi Qamer Gül Meliki’nin ifadesine göre patronlardan Enver G. olaydan bir süre önce Nourtani’ye 20 bin dolara böbreğini satmasını teklif etti.

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/20/mohammad-nourtani-cinayeti-davasinda-yeni-bilirkisi-raporu/

 

20 Aralık

Yıldız Önen ile Esad sonrası Türkiye’deki Suriyelilerin durumu üzerine söyleşi

Eva Prodüksiyon’dan Elif Akgül’ün hazırlayıp sunduğu Adalet Defteri programının konuğu Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı ve Enternasyonal Dayanışma aktivisti Yıldız Önen idi.

Göçmenlerle ilgili söyleşiyi izlemek için:

https://youtu.be/gL8nm0pUAUo

https://x.com/ProduksiyonEva/status/1869442504556199982

https://www.youtube.com/watch?v=gL8nm0pUAUo

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/20/yildiz-onen-ile-esad-sonrasi-turkiyedeki-suriyelilerin-durumu-uzerine-soylesi/

 

21 Aralık

Nourtani davasının takipçisiyiz! (Enternasyonal Dayanışma)

Göçmen Mülteci Dayanışma ağı, kaçak maden ocağında ölen ve sonra cansız bedeni patronları tarafından yakılan maden işçisi Nourtani için adliye önünde açıklama yaptı.

Göçmen Mülteci Dayanışma ağı,  Zonguldak’ta 9 Kasım 2023 tarihinde kaçak maden ocağında ölen ve hastaneye götürmek yerine ocak sahipleri tarafından cansız bedeni yakılan Afganistanlı işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek 4’üncü duruşması öncesi  Adliye önünde  basın toplantısı düzenledi. Açıklamayı Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı adına Başak Kocadost okudu.

Kocadost, göçmen işçilerin patronlar tarafından “harcanabilir işçi” olarak görülmesinin ağır sonuçlarının yaşandığını söyledi.

“Hiçbir resmiyeti ve iş güvenliği olmayan kaçak ocaklarda çalışmak zorunda kalan kimliksiz göçmen durumundaki çoğu Afganistanlı işçi, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yoksun, emek-yoğun ve insanlık dışı koşullarda madenlerde çalıştırılmakta, bunun sonucu olarak da iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmektedirler. Bu durumun en acı örneklerinden biri de, Zonguldak’ta ruhsatsız işletilen bir maden ocağında kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılan Afganistanlı mülteci işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin, 9 Kasım 2023’te kaçak maden ocağı sahipleri tarafından yakılarak yok edilmek istenmesidir” dedi.

Kocadost, “Göçmen ve Mülteci Dayanışma Ağı olarak cinayetten sorumlu tüm faillerin en ağır cezaları alması için, göçmen işçiler için adalet talebiyle davanın takipçisiyiz. Tüm kamuoyunu, ölüme mahkûm bir yaşam dayatılan ve katledilen göçmen işçiler için davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

Nourtani’nin avukatı Kerim Bahadır Şeker açıklama yaptı

Davanın dördüncü duruşması dün yapıldı. Duruşma, 19 Şubat 2025’e erteledi.

Duruşma çıkışı açıklama yapan Nourtani ailesinin avukatı Kerim Bahadır Şeker, “Mahkeme 10 farklı talebimizin teker teker reddine karar verdi, bütün talepler yok sayıldı. Taraflı bir tutum sergilendi.

Duruşma sırasında hem adliyenin içinde hem duruşma salonunda bazı sanık yakınları tarafından diğer sanıklar tehdit altına alındı. Bizim ifadelerimizin devamlı bölünmesine istinaden verilen arada sanık yakınları tarafımıza saldırı girişiminde bulundu. Hem hakaret hem tehdit hem de kasten yaralama noktasında bizatihi tespit edilerek suç duyurusu hakkımızı saklı tutuyoruz.

Bu davada bedeli ne olursa olsun, masum bir canın, masum bir işçinin yakılarak öldürülmesinin sonuna kadar adalet önünde, öngörülen ceza neyse ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına kadar takipçisi olacağız” dedi.

Ne olmuştu?

10 Kasım 2023'te 3 çocuk babası Afganistan uyruklu Vezir Mohammad Nourtani'ye ait olduğu belirlenen bir ceset bulundu. Otopside Nourtani'nin 9 Kasım'da öldüğü tespit edilirken, ailesinin 10 Kasım sabahı kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Nourtani'nin çalıştığı kaçak maden ocağının sahipleri Hakan Körnöş (46), Enver Gideroğlu (34) ve Körnöş'ün kuzeni Ahmet Aydın (52) tutuklandı. Ocak çalışanları S.K. (28), E.D. (22) ve kömür ticareti yapan A.Ç. (46) adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Olaya ilişkin hazırlanan iddianamede, Afgan madencinin kaçak ocakta vagon arasına sıkışıp iş kazası geçirdiği, ocak sahiplerinin de 'Olay ortaya çıkarsa ocak kapanır' korkusuyla hareket ettikleri ifade edildi. 'İştirak halinde kasten öldürme' suçundan müebbet hapis cezası istemiyle açılan, 3'ü tutuklu 6 sanığın yargılandığı dava, Zonguldak 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti.

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/21/nourtani-davasinin-takipcisiyiz/

 

21 Aralık

Sığınmacı Hakları Platformu: “Suriyelilerin geri dönüşü planlı ve uzun vadeli ele alınmalıdır (Enternasyonal Dayanışma)

Sığınmacı Hakları Platformu, Suriyelilerin geri dönüşüyle ilgili MAZLUMDER Genel Merkezi’nde, “Geçiş sürecinde Suriye’deki durum ve Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili atılması gereken adımlar” başlıklı basın açıklaması düzenledi.

Açıklama, Türkçe ve Arapça olarak yapıldı. Türkçe metni Yıldız Önen, Arapça metni Taha Elgazi okudu. Basın toplantısına, Mazlumder Genel Başkan yardımcısı Ali Öner ve akademisyen Prof. Dr. Bekir Berat Özipek de katıldı.

Basın açıklamasında şu hususlar öne çıkarıldı:

“Suriye’ye geri dönmek isteyenler için sistemli ve planlı geri dönüş programı oluşturulmalıdır. Bu süreç hızlı değil, bir düzen içinde ve uzun vadeli bir şekilde yürütülmelidir. Devlet, toplumu doğru yönde bilgilendirmelidir. Toplumun bir kesiminde göçmenlerin kısa sürede geri dönecekleri şeklinde bir beklenti oluşturacak yayınlara itibar edilmemesi sağlanmalıdır.”

Sığınmacı Hakları Platformu Sözcüsü Yıldız Önen tarafından okunan açıklama şöyle:

“Baas rejiminin sonu milyonlarca Suriyeli için heyecan verici bir tarihi anı ve Suriye’de karanlık bir geçmişin ardından oluşturulmaya çalışılan yeni ve insani bir düzene dair ümitleri ifade ediyor. Bu tarihi dönemeç, gerek Suriye’deki yeni kuruluş süreci, gerekse de Türkiye’deki Suriyeli göçmenler açısından özenle yürütülmesi gereken hassas bir geçiş politikasına ihtiyaç gösteriyor.

Göçün başlangıcında Türkiye hazırlıksız yakalanmıştı. Geçen 13 yılda ise birçok hata yapılmıştı. Bu kez hataların tekrarlanmaması için yeni duruma serinkanlı ve basiretli biçimde yaklaşmak gerekiyor.

Suriyelilerin onları katleden diktatöre teslim edilmesini isteyen siyasiler, Suriye’yi normalleşmiş gibi gösteriyor

Açıkça görülüyor ki, Türkiye’de ayrımcı ve ırkçı çevreler eski tutumlarını bu yeni durumda da aynı şekilde sürdürüyor. Yıllardır Suriyelilerin onları katleden diktatöre teslim edilmesini isteyen ve siyasi bakımdan bunun propagandasını yapan bazı siyasiler, bugün de sanki Suriye’de her şeyi bir anda normalleşmiş gibi göstererek ‘Suriyeliler gitsin’ propagandasına devam ediyorlar. Mültecileri tedirgin eden ve sosyal uyuma zarar veren bu tür söylemlerle Türkiye’de siyasi karar vericiler üzerinde baskı yaparak, onlara bu kritik geçiş sürecinde yanlış uygulamalar yaptırmaya çalışıyorlar.

Yeni dönemde hata yapmamak için öncelikle bu tür ayrımcı telkin ve propagandalara kapılmadan hareket etmek, meseleye hak temelli, evrensel tecrübeden haberdar ve Türkiye’nin bölge haklarıyla ilişkilerini de göz önüne alan geniş bir perspektiften bakmak ve bir yol haritası oluşturup, toplumu her aşamada bilgilendirerek onu uygulamak gerek.

Yıllardır Türkiye’de olan, burada bir hayat kuran, çalışan göçmenler toplumumuzun bir parçasıdır ve bu gerçeklikten hareket edilmelidir. Özellikle burada doğan ve büyüyen çocuklar ve aileleri açısından vatandaşlık için süreçler belirlenmeli ve uygun koşulları sağlayanlara vatandaşlık verilmelidir.

Suriye’ye dönmek isteyenler için planlı geri dönüş programı oluşturulmalı

Türkiye’deki Suriyelilerin yaşam koşulları iyileştirilmeli, onlara yönelik ikamet ve seyahat kısıtlamaları tamamen kaldırılmalı ve çalışma izni verilmelidir. Haklarında yasanın saydığı sebeplerle sınır dışı etme işlemi tesis edilmiş kişiler bakımından ise geri gönderme merkezleri ve geçici barınma merkezlerinin şartları iyileştirilmelidir. 

Suriye’ye geri dönmek isteyenler için sistemli ve planlı geri dönüş programı oluşturulmalıdır. Bu süreç hızlı değil, bir düzen içinde ve uzun vadeli bir şekilde yürütülmelidir. Bu noktada devlet, toplumu doğru yönde bilgilendirmeli, Suriye’de henüz güvenlik, altyapı, sağlık ve eğitim sisteminin tamamen kurulmadığı, dolayısıyla toplumun bir kesiminde göçmenlerin kısa sürede geri dönecekleri şeklinde bir beklenti oluşturacak yayınlara itibar edilmemesi sağlanmalıdır.

Can güvenliği hâlâ tam olarak sağlanmış değil

Suriye’de dikta rejimi devrildi ama mültecilerin geri dönüşü için BM kriterleri çerçevesinde geri dönüşün gerektirdiği temel insani şartlar henüz sağlanmış değil. Silahlı grupların otoritesinden devlet otoritesine geçiş ve hukukun temel ilkelerine uygun bir sosyo-politik ortamın tesisi de bir anda gerçekleşmeyecek. 

Suriye’de can güvenliği hâlâ tam olarak sağlanmış değil. Sivillerin yaşam alanlarındaki 13 yıllık iç savaş sonrasında patlamamış mayınların, infilak etmemiş bombaların temizlenmesi, insanların yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerin, işyerlerinin onarımı veya başkaları tarafından el koyulan evlerin sahiplerine devri gibi sorunlar çözüm bekliyor.

Gönüllülük, güvenlik, sürdürülebilirlik

Bu bakımdan Suriyeli göçmenlerin gönüllü geri dönüşlerinde, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen mültecilerin geri dönüşü ile ilgili kriterler dikkate alınmalıdır. BM’ye bağlı Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), geri dönüş programlarında gözetilmesi gereken üç ilke ortaya koymuştur: Bu ilkelerin ilki gönüllülük, ikincisi güvenlik, üçüncüsü ise sürdürülebilirliktir. Bu ilkeler incelendiğinde, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için koşulların henüz olgunlaşmadığı ortadadır.

Geri dönüşün gönüllü bir şekilde, yani hiçbir maddi/manevi baskıya maruz kalmadan mültecilerin kendilerinin alacakları bir karar ile gerçekleşmiş olması gerekmektedir. BMMYK’ya göre sağlanması gereken bir başka şart, geri dönüşlerin güvenli olmasıdır. Mültecilerin döndükleri ülkede güvenli bir yaşam sürdürebilmeleri, çok temel bir geri dönüş ilkesidir. Geri dönüşün sürdürülebilir olması, yani anavatanlarına dönen mültecilere kalıcı bir şekilde yaşamlarını sürebilecekleri şartların sağlanmış olması gerekir. Suriye’deki koşullar BM’nin geri dönüş ilkelerine henüz uygun değildir.

Gidip mevcut durumu değerlendirmeleri sağlanmalı

Geçici koruma statüsüne sahip kişilerin evini barkını, yakınlarını bulmak için oraya gitmek istediklerinde bir kez giderlerse bir daha dönemeyecekleri yönündeki uygulama, yaşanan gelişmeler ışığında hızlıca değiştirilmelidir.

Suriyeli göçmenlerin ‘gönüllü geri dönmüş sayılma’ kaygısı taşımadan ülkelerine giderek mevcut durumu değerlendirmeleri sağlanmalıdır. Bu uygulama, sanılanın aksine, kişilerin geri dönecekleri koşulları sağlamasını, dolasıyla gönüllü geri dönüşleri artıracaktır.

Sığınmacı Hakları Platformu olarak diyoruz ki, sığınma hakkı bir gün herkesin ihtiyaç duyabileceği evrensel bir haktır. Bu çerçevede bütün sığınmacılar için kapılarımız daima açık olmalıdır. Bugün burada bulunanlara da, yarın ihtiyaç duyduğu için gelecek olanlara da.”

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/21/siginmaci-haklari-platformu-suriyelilerin-geri-donusu-planli-ve-uzun-vadeli-ele-alinmalidir/

 

21 Aralık

Suriyelilere Gönüllü Geri Dönüş belgesini imzalatmak işe yarıyor mu? – Candan Yıldız (T24)

Geri dönenler arasında Türkiye’ye kaçak yollardan gelmek isteyenler varmış

Suriye’de olan bitenlere Türkiye’de yaşayan Suriyeliler nasıl bakıyor?

Esad rejiminin sona erdiği 8 Aralık’tan bu yana Türkiye’de ‘geçici koruma’ statüsü altındaki Suriyelilerden ülkelerine dönenlerin sayısı sınırlı kaldı. İçişleri Bakanlığı rakamlarına göre 9-13 Aralık tarihleri arasında 7 bin 621 Suriyeli dönüş yaptı.

Muhalefet ve iktidarın siyaset malzemesi olan Suriyelilerin hemen dönmesi imkânsız gibi görünüyor.

Çünkü;

Her şey belirsiz, gidecekleri bir evleri olmayan milyonlar var. Ve tabii ki en büyük korku Suriye yeniden bir devlet olabilecek mi, farklılıkları kapsayan bir yönetim kurulabilecek mi?

Türkiye’deki Suriyelilerin ruh haline biraz odaklanalım.

İstanbul’da Mazlumder’de Sığınmacı Hakları Platformu bir açıklama yaptı. Açıklamaya Suriyeliler de katıldı.

Açıklamada şu denildi:

“Suriye’de can güvenliği hâlâ tam olarak sağlanmış değil.  Sivillerin yaşam alanlarındaki 13 yıllık iç savaş sonrasında patlamamış mayınların, infilak etmemiş bombaların temizlenmesi, insanların yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerin, işyerlerinin onarımı veya başkaları tarafından el koyulan evlerin sahiplerine devri gibi sorunlar çözüm bekliyor.”

Bir de bir kuşak Türkiye’de doğdu. Arapça bilmiyor ya da buraya geldiklerinde çocuktular ve Türkiye’de büyüdüler. Suriye onlar için yabancı bir memleket. Onların dönmesi daha zor olabilir. Bunların vatandaşlık hakkı konuşulmalı.

Güvenlik meselesinin altını da çizmek gerekiyor. Zira çok geniş çerçevelenmesi gereken bir kavram. Eğitim, sağlık, temiz su, alt yapı, elektrik, iş… Bunlar da güvenlikli bir yaşamın parçaları.

Bunun yanı sıra öyle bir coğrafya ki, devletin boşluğunu silahlanmış insanlar doldurmuş. Milisleşmiş bir toplumdan söz ediyoruz. Farklı silahlı gruplar var. Ortada bir devlet olmadığı için bu silahlar nasıl toplanacak, insanlar rıza gösterecek mi, zor soru.

Diğer yandan Sığınması Hakları Platformu önemli bir konuya da dikkat çekiyor. Geri dönüşlerde “Gönüllü dönüş” belgesi imzalatıldığı için insanlar bir daha dönemeyecekleri korkusuyla da gitmiyor.

Platform bu konuyla ilgili “Geçici koruma statüsüne sahip kişilerin evini barkını, yakınlarını bulmak için oraya gitmek istediklerinde bir kez giderlerse bir daha dönemeyecekleri yönündeki uygulama, yaşanan gelişmeler ışığında hızlıca değiştirilmelidir. Suriyeli göçmenlerin “gönüllü geri dönmüş sayılma” kaygısı taşımadan ülkelerine giderek mevcut durumu değerlendirmeleri sağlanmalıdır. Bu uygulama, sanılanın aksine, kişilerin geri dönecekleri koşulları sağlaması dolasıyla gönüllü geri dönüşleri de artıracaktır” dedi.

Ülkesine dönenlerin çoğunluğunu genç erkeklerin oluşturduğunu söyleyen Platform temsilcileri, geri dönenler arasında kendilerini arayıp “Kaçak yollardan yeniden Türkiye’ye dönmek istediklerini” söyleyenlerin olduğunu ifade etti.

Basın toplantısına Suriyeliler de katıldı. Soru sorduklarımın hemen hepsi HTŞ yönetimine şans tanıyor. Değiştiklerini düşünüyor. Ya da şöyle ifade etmem daha doğru olabilir: HTŞ’ye kredi açmışlar.

Barınma büyük sorun dediler. İdlip’de, Azez’de, Cerablus’ta, Afrin’de hâlâ çadılarda yaşayan on binlerce insanın olduğunu söylediler.

Türkiye’den Suriye’ye giden medyanın yıkılmış mahalleleri kentleri göstermediklerinden yakındılar. Çok noktada çatışmaların sürdüğünü, İsrail bombalamaların devam ettiğini aktardılar

Sığınmacı Hakları Platformu’ndan Taha el Gazi durumu şöyle özetledi, ki Suriye toplumuyla iç içe olan bir isimden söz ediyorum.

“Suriye’de herkesin elinde silah var. Silahlar halkın elinden toplanmazsa, Savunma Bakanlığı’nın gücü olmazsa en küçük komşu kavgasında bile insanlar birbirine çekecekler. Mesela çocuklarımız üniversiteden mezun oldu, hangi ülke bizim çocuklarımızın mezuniyetini kabul edecek. Esad rejimi düşmeden önce işsizlik oranı yüzde 64’tü. Şimdi Avrupa diyor ki, göndereceğiz, gönderdiklerinde işsizlik oranı daha da artacak ve şiddet olayları artacak. Burada çalışanlar düşük ücretlere çalışıyorlar. Birikmiş paraları mı var ki yıkılan evlerini yaptırsınlar. Bu nedenle BM ve uluslararası kurumlar yeniden inşa için devreye girmeliler.”

Suriye toplumu var mı o da artık meçhul…

Savaşta kadın bedenine yönelik suçların bir benzerini yaşayan kadınlara aileleri sahip çıkmıyormuş. Örneğin Esad rejiminin simgesi Sednaya cezaevinde tecavüze uğrayan kadın ve onların çocuklarını aileleri kabul etmiyormuş. Kadınları suçlu görüyorlar!

Platforum, 26 ve 36 yaşlarında iki kadına ulaştıklarını, bu durumdaki kadın ve çocukların Türkiye’ye getirilip koruma altına alınması gerektiğini söyledi.

“Kim gelirse gelsin Esad’dan daha kötü olamaz” yaygın bir duygu ama bu yeterli mi? HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerde neler oluyor? Alevilere yönelik saldırı ihtimali var mı?

Yarın da bu sorulara verilen yanıtları köşeme taşıyacağım. 

https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/suriyelilere-gonullu-geri-donus-belgesini-imzalatmak-ise-yariyor-mu,47745

 

21 Aralık

Taha Elgazi: “Son 2 haftada sadece 8 bin Suriyeli gitti! Asıl geri dönüş, okulların kapanmasından sonra” – Ercan Deniz (Samimi Haber)

Suriyeliler, geri dönüş konusunda, sosyal medyadaki iddiaların aksine daha temkinli. Suriye’nin içinde bulunduğu yönetim boşluğu ve güvenlik, alt yapı gibi sorunlar Suriyelileri ‘izle-gör’ stratejisine yöneltmiş gibi. 

Samimi Haber’e konuşan Sığınmacı Hakları Platformu sözcüsü Taha Elgazi son 2 haftada 8 bin Suriyelinin ülkelerine geri döndüğünü belirtti. Özellikle çocukları Türkiye’de eğitim gören Suriyelileri hatırlatan Elgazi, Temmuz ayından itibaren birçok ailenin geri dönebileceğini ifade etti. 

“TEKRAR TÜRKİYE’YE DÖNEBİLİR MİYİZ?”

Ülkedeki sorunlara dikkat çeken Elgazi, geri dönen birçok Suriyelinin de mevcut sorunlar nedeniyle Türkiye’ye yeniden gelmenin yolunu aradığını açıkladı. Elgazi şunları söyledi:

"Temmuz ayında bence çoğu döner. Ama bu dönmek için de bir izin sistemi olması gerekiyor. Çünkü son 2 hafta içerisinde dönen Suriyeli aileler oldu. O aileler de döndükten sonra bizi arıyorlar. ‘Evimiz yok, yıkık her şey. Tekrar Türkiye'ye dönebilir miyiz?’ diyorlar. Bu çok önemli. Yıllardır Göç Başkanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı’nın, hükümetin ortada hakiki bir politikası olmaması nedeniyle göç konusunu yanlış bir şekilde yönettik. Şimdi eğer insanları yanlış bir şekilde gönderirsek, toplu bir şekilde insanların bir kısmı tekrar Türkiye'ye dönecek. Çünkü ailenin orada herhangi bir evi yok, ne altyapı sistemi, ne eğitim sistemi, ne sağlık sistemi var. Onun orada yaşaması mümkün değil. Biz şunu istiyoruz ki hükümetler, ‘insanları sınırımızdan dışarı gönderelim, ona ne olursa olsun’ demesinler. Bu insanlık değil.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada kimsenin kovulmayacağını belirterek; “Kalanların başımızın üstünde yeri var” dedi. Peki Türkiye’nin sığınmacı politikası şu an ne durumda? Elgazi bu sorumuza verdiği cevapta, geçen sene 200 bin Suriyelinin geçici koruma kimliklerinin iptal edildiğini açıkladı:

“İKTİDAR DA, MUHALEFET DE SIĞINMACI KONUSUNU KULLANIYOR”

“Cumhurbaşkanı’nın söylemleri biraz ortalığı sakinleştirdi. Ama yılların tecrübesi siyasetçilerin ağzına, diline gelen söze inanmamamız gerekiyor. Çünkü yıllardır ensar, muhacir kelimesini kullanan, yıllardır kardeşimiz diyen iktidar olsun, muhalefet olsun, bizi siyaset meydanında kullandılar. İktidar Suriyeli sığınmacı dosyasını dış politikada AB’ye karşı olarak kullandı ve hâlâ kullanıyor. Muhalefet de ne yazık ki maalesef Suriyeli sığınmacı dosyasını iktidara karşı iç siyaset meydanında kullanıyor”.

“200 BİN SURİYELİ’NİN GEÇİCİ KORUMA KİMLİĞİ İPTAL OLDU”

“Biz yarın öbür gün, Suriyeli sığınmacı toplumunun bir kısmının geçici koruma kimliğinin iptal olmasından korkuyoruz. Bu da oldu. Mesela geçen sene yaklaşık 200 bin Suriyeli sığınmacının geçici koruma kimliği iptal oldu. Göç Başkanlığı yetkilileri ‘bir sistem hatası nedeniyle oldu’ dediler. Geçen haftadan itibaren İstanbul, Gaziantep, İzmir, Ankara ve Urfa'daki Suriyeli sığınmacı ailelerin bir kısmı aile hekimi merkezine giderken oradaki sağlık hizmetleri durduruldu, kayıtları silindi. Sorduk, ‘artık kaydı silinen aileler göçmen sağlık merkezine gitmesi gerekiyor’ dediler”.

“Şimdi bunlar ne gösteriyor? Demek ki önümüzdeki süreçte, Suriyeli sığınmacı toplumun üzerine bir baskı olabilir. Bir yandan geçici koruma kimliğinin adres kaydı bahanesiyle iptal edilmesi, bir yandan aile sağlık hekiminin iptal edilmesi. Bunları zaten biz görüyoruz”.

SADECE İSRAİL DEĞİL Kİ

Tam Suriye’de Esad rejimi devrildi derken şimdi de İsrail tehlikelisi baş gösterdi. Şam’a doğru ilerleyişini sürdüren İsrail’in nerede duracağı merak ediliyor. Elgazi, İsrail’in bu fırsatçılığının Suriyeliler’e etkisini; “Suriye'de bir güvenli ortam mevcut değil. Çünkü sadece İsrail'in şu an ihlal ettiği topraklar değil, günlerdir bombaladığı yerler değil. Şu an İsrail güçleri tam Şam'ın kırsalına kadar ulaştılar. Şu an Deyrizor bölgesinde hâlâ Amerikan askerleri var. Şu an Münbiç ve Kobani bölgesinde Özgür Suriye Ordusu ve YPG arasında çatışmalar yaşanıyor. Aynı zamanda Suriye'nin güney bölgesinde Fransa İngiliz askeri noktaları var. Yani şu an Suriye'nin coğrafyasında hâlâ çatışmalar devam ediyor. Bu da insanlar da bir korku yaratıyor. Esed Rejiminin düşmesi ülkenin kurtarılması, ülkenin yeniden bir bahara girmesi sayılır. Ama hâlâ daha maalesef bombalama ve aynı zamanda güvensizlik ortamı devam ediyor” şeklinde değerlendirdi.

İKİ BÜYÜK TEHLİKE

Elgazi, Suriye’yi bekleyen iki büyük riski ve yapılması gerekenleri ise şu sözlerle anlattı:

"14 yıl sonra Suriye'nin kendi halkının içerisinde kendi bölgeleri içerisinde çoğu bölgelerde her ailenin yanında bir silah oldu. Bu silahlaşma noktası da korkunç aslında. Halkın elindeki silahların bir noktada Savunma Bakanlığı bünyesinde toplanması gerekir. O çok önemli”.

“Adalet sistemi de çok önemli. Esed rejiminin düşmesini ben bir insan hakları savunucusu olarak görmüyorum. Çünkü Esed rejimi düşmedi. Beşar Esed kaçtı Esed rejimi döneminde ve bünyesinde görev yapan çoğu yetkililer hakkında soruşturma açılmadı. Bize gelen bilgilere istinaden halkımızın bir kısmı, cezaevinde hayatını kaybeden çocukların ya da gençlerin aileleri, 'eğer burada adalet sistemi kurulmazsa ve bunları mahkemeye vermezse biz hakkımızı kendi elimizle alırız’ diyor”.

Bu ortam iç savaş dönemine tekrardan getiriyor. Bu nedeniyle ben şunu görüyorum ve şuna da çok önem veriyorum. Yeni Suriye için iki nokta gerekiyor: Bir adalet sisteminin kurulması; cani kişilerin mahkemeye verilmesi. Sadece Esed rejimi tarafından değil, bütün gruplar tarafında kim cinayet yaptıysa, kim bir insan hakkı ihlali yapsa onu mahkemeye vermeniz gerekiyor”.

“PKK/PYD YENİ SURİYE HÜKÜMETİNE KATILACAK”

Elgazi Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusunda kendi öz yönetimini oluşturan PKK/PYD ile ilgili de; “Suriye’de son gelişmelere istinaden Suriye'nin kuzeyinde ayrı bir yönetim kurulması mümkün değil. Son analize göre büyük ihtimal PYD yeni Suriye hükümeti içerisinde ve ordu içerisinde yer alacak. O bölge sonunda Suriye'nin genel ortamında olacak” şeklinde öngörüde bulundu.

SURİYE YENİ AFGANİSTAN OLUR MU?

Geçmişte terör örgütü El Kaide ile ilişkileri olan ve radikal fikirleriyle bilinen HTŞ Suriye’ye demokrasi getirebilir mi? Elgazi bu soruya şu şekilde cevap verdi:

“Colani bir açıklama yaptı. ‘Suriye yeni Afganistan olmayacak’ dedi. Hatta kendisi ‘biz HTŞ olarak kendimizi artık hallediyoruz’ dedi. Radikallik konusundan da yavaş yavaş çıkmaya başladılar. Demokrasiyi ben yakın zamanda görmüyorum. Yani en azından bir yıl sonra demokrasi ortamı inşa edilebilir. Ama demokrasi ortamı inşa edilmek için şu da gerekiyor: ne kadar bugün HTŞ radikal bir grup olsa da sonunda yeni Suriye'nin devletini inşa etmesi için herkesin yeri olması gerekiyor. Dışarıdan Türkiye'den Avrupa'dan ‘biz HTŞ'ye karşıyız, HTŞ radikal bir partidir. Biz bunları istemiyoruz’ dememizle böyle bir devlet inşa edilmez. Sen Suriyeli isen, sen vatan için, ülke için, demokrasi için mücadele ediyorsan, gel sahaya in, siyaset alanında yer al. 

Bizim de dönmemiz yakın. Çünkü sonunda ne kadar olsa da kendi ülkemiz kendi vatanımız. Biz bugün elimizi çekersek o zaman bizim devrimciliğimiz nerede kalır? Yıllardır Esed’e karşı verdiğimiz mücadele nerede kalır? O zaman bizim vatan sevgimiz nerede kalır?

Şu dönemde şartı münasip olup da Suriye'ye dönmeyen insanlar varsa ülkemizi ona buna, dış güçlere bırakmamamız gerekiyor.”

SURİYE’DE DOĞMAYAN SURİYELİ ÇOCUKLAR

Suriyelilerle ilgili merak edilen bir başka konu da Suriye dışındaki ülkelerde doğan Suriyelilerin durumu. Sadece Türkiye’de 900 binden fazla çocuk doğdu. Vatandaşlıkları olmayan bu çocuklar anavatanlarına dönebilecek mi? Elgazi bu konuda BM kriterlerini işaret etti:

“Bu aslında tartışılan bir konu. Birleşmiş Milletler çatısı altında bu durumu Filistinli kardeşimiz yaşadı. 1948’den sonra başka ülkelere göç ettiler. O ülkelerde doğdular. Şu an Suriyeli çocukların sayısı 1 milyon 100 bini aştı. En büyük sorun şu an bunların Suriye vatandaşı olmaması.

Bence yeni devletin büyükelçileri göreve başladıktan sonra bu vatandaşlık konusu çok önemli. Burada verilen doğum belgesi üzerinden onlara Suriye vatandaşlığı verilebilir. Suriye vatandaşlığı almak istemiyorsa kendi hakkıdır. Ama istemek konusu bence çok önemli. 

İki fikir çok önemli. Esed rejimi düşmeden önce bazı siyasetçilerimiz buradaki Suriyeli gençlerimizi vatan haini, devletinde askerlik yapmayan gençler olarak görüyorlardı. Resmen Esed’e destek olan siyasetçiler diyebiliriz. Şimdi Esed rejimi düştükten sonra Suriye halkını tebrik ediyorlar ve ‘Esed rejim düştü, artık gitmeniz yaklaştı’ diyorlar.

İkincisi medyada yayınlanan, medyada yer alan, Şam'ın ve Halep’in merkezinden yıkık olmayan yerlerden bu gösterilen görseller Suriye’nin gerçek yüzü değil. Suriye'nin gerçek ve acı yüzü şu an Suriye’nin yüzde 60’ı yerle bir. İnsanları gönderin ama onurlu bir şekilde sevgiyle muhabbetle. 14 yıl Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacılara son dönemde ne yazık ki maalesef ayrımcılık ırkçılık oranı arttı. Suriye’nin yeniden inşa edilmesi aslında sadece Suriye için değil Türkiye için de çok önemli. Suriye'nin yeniden inşa edilmesi için bir kardeş ülke olmak gerekir, düşman ülke değil. Bu çok önemli. Eğer şimdi insanları zorla gönderirsek, baskı yaparsak, insanların yıllardır burada yaşadığı dönemleri bu yanlış hata üzerinden Türkiye'ye karşı bir duyguları olabilir. Bu da bizi şu noktaya taşımıyor: ‘Bunları biz burada ağırladık, besledik. Bak bunlar nankörler’. Arap düşmanlığı var çünkü.

İnsanlarımız yıllar sonra sevgiyle, kardeşlikle evine dönecek. Kimse toprağını vatanını ülkesini terk etmez. Ama şu an durumlar müsait değil. Siyasetçilerimize şu sözü söylemek istiyoruz: Yeni Suriye, Türkiye için de çok önemli.”

https://www.samimihaber.com/son-2-haftada-sadece-8-bin-suriyeli-gitti-asil-geri-donus-okullarin-kapanmasindan-sonra

 

21 Aralık

Göçmenlerle Kardeşiz: “Haitham Alhalabi deport edilmesin”

Suriye Devrimi’nin başından beri ezgileriyle bilinen ve Suriye halkı için devrimin önemli destekçilerinden biri olan sanatçı Haitham Alhalabi, geçen perşembe günü (19.12.2024) sabahı bir şahısla benzerliği şüphesi üzerine terör örgütüne mensupluk nedeniyle, İstanbul'da yaşadığı evinden alıkonulmuştur.

İfadesi alındıktan sonra, yabancı uyruklu olmasından dolayı serbest bırakılmak yerine Arnavutköy GGM'ne sevk edilmiştir. Üzerine baskı uygulama tehdidiyle gönüllü geri dönüş formu imzalatılmıştır.

Üç çocuk babası olan Alhalabi, 2015'te devrik Esad rejiminin zindanlarından çıkmayı başarmış ve Türkiye'ye sığınmıştır. Kendisi, yaşlı ve hasta babasına, kız kardeşi ve yetim kalan çocuklarına bakıyor ve onların masraflarını üstlenmekteydi.

Haitham'ın deport edilmesi durumunda geride kalan ailesi çok ciddi sıkıntı yaşayacak. Derhal bu hukuksuzluktan geri dönülmesini talep ediyoruz.

https://x.com/gocmenlerle/status/1870507913791635724?t=Saa3Ys8xj39LOrEoEEIiJA&s=19

 

22 Aralık

Suriye’nin başkentinde özgürlük için gösteri (Enternasyonal Dayanışma)

Esad rejiminin devrilmesinin ardından Şam’daki Emevi Meydanı halkın taleplerini dile getirdiği bir merkez hâline geldi.

Perşembe günü burada yapılan siyasi gösteride mezhepçiliğe karşı, dini bir yönetime karşı, kadın haklarından ve demokrasiden yana sloganlar atıldı.

AFP‘nin aktardığına göre, başkent Şam’ın merkezindeki Emevi Meydanı’nda bir araya gelen kadın, erkek yüzlerce Suriyeli, “Din devleti değil demokrasi istiyoruz”, “Özgür, uygar Suriye”, “Suriye halkı birdir” sloganları attı. Eylemde “Özgür kadınlar olmadan özgür ulus olmaz” pankartı açıldı.

Fransız haber ajansına konuşan protestoculardan emekli memur Macide Müderris (50), “Kadınların siyasi hayatta büyük bir rolü var… Kadınlara karşı herhangi bir pozisyonun takipçisi olacağız ve kabul etmeyeceğiz. Sessiz kaldığımız zamanlar sona erdi” dedi.

Sosyal medyada paylaşılan görüntülere göre, eylemde mikrofonu alan silahlı bir HTŞ mensubunun hürriyet ve mezhepçiliğe karşı sözleri alkışlandı ancak dini referanslarla konuştuğunda “Laiklik! Laiklik!” ve “Dini yönetime hayır” sloganları yükseldi.

Eyleme hem Müslümünların hem de Hristiyanların katıldığı ve alanda üç yıldızlı Özgür Suriye bayraklarının taşındığı aktarıldı.

Perşembe günü öğleden sonra düzenlenen eylemin, herhangi bir siyasi ya da parti grubunun çağrısı olmaksızın, “bireysel girişimlerle” gerçekleştiği söylendi.

Toplumun özgürlüğü kadınların özgürlüğüne bağlıdır

Devrimci Sol Akım’ın da içerisinde bulunduğu sol örgütler ise kadınların özgürlüğüne dair bir açıklama yayımladı.

Esad rejimini deviren askeri operasyonları yöneten grupların yaptığı açıklamaların Suriye sivil toplumu, feminist hareketi, demokratik ve sol güçler arasında geçiş sürecine ilişkin kaygılara yol açtığını belirten deklarasyonda, Suriyeli kadınların kamusal alana ve siyasi çalışmaların tüm yönlerine katılma ve hangi konumda olurlarsa olsunlar demokratik bir Suriye inşa etmedeki önemli ve gerekli rolünü marjinalleştirme niyetine karşı çıkıldı.

Açıklama şöyle devam etti:

“Kadın hakları meselesinin yalnızca bir temel haklar meselesi olmadığını, daha ziyade yönetimin doğasını belirleyen siyasi bir mesele olduğunu teyit ediyoruz. Kadın hakları için çalışmanın demokrasi, özgürlük ve eşitlik için çalışmak olduğu kimse için bir sır değildir.

Sivil toplum örgütleri, partiler ve siyasi gruplar da dahil olmak üzere tüm aktif Suriyeli güçleri, aşağıdaki kriterlere göre kadın haklarının güvence altına alınmasını ve gelecekteki Suriye’ye aktif katılımlarını vurgulamaya çağırıyoruz:

1. Suriye, demokratik bir sisteme ve tüm toprakları üzerinde egemenliğe sahip, siyasi ve partiler açısından çoğulculuğu ve iktidar devrini destekleyen bağımsız bir devlettir.

2. Ülke için, kamu ve bireysel özgürlükleri garanti altına alan, tüm tam ve eşit vatandaşlık haklarını güvence altına alan, cinsiyetler arasında tam eşitliği garanti altına alan ve Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesi’ne ve bu beyannamenin ulusal kanunlar üzerindeki üstünlüğüne dayanan bir anayasa taslağı hazırlamak.

3. Kadın temsilinin güçlendirilmesi için bir araç olarak, kadınların siyasi sürecin tüm yönlerine ve mevcut veya geçiş dönemindeki tüm kurumlara yüzde otuzdan az olmamak üzere katılımının sağlanması ve eşitliğe ulaşılması.

4. Kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılığın suç haline getirilmesi ve kadınlara yönelik tüm ayrımcı yasaların kaldırılması.

5. Kamusal özgürlüklerin serbest bırakılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması ve nefret söylemi ve ayrımcı söylemle mücadele edilmesi.

6. Kadın haklarını savunan örgütler de dahil olmak üzere sivil toplum örgütleri kurma ve faaliyet gösterme özgürlüğünü garanti altına alan yeni bir yasa çıkarılması.

7. Kadın ve erkekler arasında ücretlerde tam eşitlik sağlanması ve bu ücretlerin fiyat seviyesiyle ilişkilendirilmesi.

8. Kadınların dışlanmamasını sağlamak, kadın grupları tarafından kadınların aktif katılımının garanti altına alınmasını talep eden feminist gündemi birleştirmeyi gerektirir.

Komünist İşçi Partisi – Yurtdışı Örgütü
Devrimci Eylem Birliği
Devrimci Sol Akım
Amarji – Suriye Demokratik Komiteleri

https://enternasyonaldayanisma.org/2024/12/21/suriyenin-baskentinde-ozgurluk-icin-gosteri/