Haberler

Avukat Taner Kılıç: Gönüllü geri göndermelerde üçüncü göz kurumlar görevini yeterince yapmıyor

Avukat Taner Kılıç: Gönüllü geri göndermelerde üçüncü göz kurumlar görevini yeterince yapmıyor
21.10.2023

Avukat Taner Kılıç: “Gönüllü” geri göndermelerde üçüncü göz kurumlar görevini yeterince yapmıyor

Göçmenler, mülteciler ve sığınmacılarla ilgili yasal düzenlemeleri, gönüllü adı altında zorla sınır dışı edilmeleri İzmir Barosu avukatlarından Taner Kılıç ile konuştuk.

Kendinizi tanıtır mısınız? Göçmenler konusunda neler yapıyorsunuz, çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Ben Avukat Taner KILIÇ. İzmir Barosu’na kayıtlıyım, serbest olarak çalışıyorum. Uzun sayılabilecek bir süredir göç alanında varım; önceleri daha çok sivil toplumda ve Baro Komisyonunda gönüllü iken son yıllarda Baro Komisyon çalışmaları dışında daha çok özel Avukat olarak dosya üstleniyorum. 

Göçmenlere yönelik mevzuatımızın son durumunu kısaca özetler misiniz? Türkiye’ye giriş yapan çeşitli ülkelerden insanlar için mevzuatta onları koruyacak maddeler var mı? Uygulama ile mevzuat arasında farklılıklar oluyor mu?

Ülkemizde bu alanda 2014 yılına kadar Anayasal ve yasal bir koruma yokken (sadece 1994 yılından itibaren kısaca “1994 Yönetmeliği” denilen bir yönetmelik vardı) ilk hazırlıkları 2008 yılında başlayan ve 2013 yılında sonuçlanan bir yasama çalışması ile 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) kabul edildi. Ülkemizdeki alana dair ilk ve halen en önemli yasal düzenlemedir. Bu kanuna bağlı olarak daha sonradan yönetmelikler, genelgeler ve daha sonra daha sık kullanılacak şekilde “yazılar” bu alandaki mevzuatı oluşturmaktadır. Ancak elbette 1951 Cenevre Sözleşmesinin ve hatta direkt olarak iltica hakkını içermese de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının da bu alanda en başta dikkate alınması gereken uluslararası hukuk düzenlemeleri olduğunu unutmamak gerekir.

Ben ülkemize gelen, özellikle iltica amacıyla bireysel veya kitlesel olarak gelen kişileri koruyacak yasal ve daha alt düzey mevzuat düzenlemelerine, usul güvencelerine asgari düzeyde sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bununla birlikte uygulamada çok ciddi sorunlarımız var ve maalesef birçok usul güvencesi sadece kâğıt üzerinde kalan hoş metinler olarak kalmış durumda. Başta Göç İdaresi personeli olmak üzere genel olarak devlet görevlilerinde, kolluk kuvvetlerinde ve sınırları koruma sorumluluğu yürüten TSK personelinde bu alana dair ciddi bir bilgisizlik ve bazen kasti kötü uygulamalar bulunmakta. Bunların üstüne yasama erkindeki bilgisizlik ve son zamanlarda görülen ve sürekli negatif yönde gelişen politik duruş ile -bence en kötüsü- idareyi denetleme rolünü yürüten yargıdaki bence ciddi oranda görülen bilgisizlik ve ilgisizlik bu alandaki temel aktörlerin sorunlarını göstermektedir. Her ülkede olan “iyi kanun / kötü uygulayıcı - kötü kanun / iyi uygulayıcı” ikilemi ülkemizde bu alanda da oldukça ciddi olarak kendisini göstermektedir.

İzmir Barosu olarak göçmenler konusunda neler yapıyorsunuz?

İzmir Barosu olarak özellikle adli yardım listelerine kaydolarak adli yardım kapsamında avukatlık yapmak isteyen meslektaşlarımıza eğitim veriyoruz (sayıyı tam bilmiyorum ancak 30’ar kişilik gruplar halinde sanırım en az 3.000 avukata eğitim verilmiştir). Bu alanda hem uluslararası koruma kapsamındaki kişilerin hem de avukatların adalete erişim çabalarında yardımcı ve hak savunucusu olmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken basın açıklaması, rapor, lobi görüşmeleri, değişik kurumlara başvuru, şikayet ve suç duyuruları, panel, sempozyum, konferans gibi araçlar kullanıyoruz.

 

Son aylarda sınır dışı etmelerde önemli bir artış var, bu konuda neler söylemek istersiniz? Daha önce görülmeyen bu artışın nedeni nedir, göçmenlere karşı bir politika değişikliği mi var?

Evet, bu konuda benim de gözlemlediğim ve içlerinde evvelce açmış olduğum sınır dışı iptal davaları devam ederken (bir tanesinde AYM tedbir kararı vardı) birden sınır dışı edilen 4 müvekkilim olduğu için yakıcı olarak yaşadığım sıra dışı bir hareketlilik var. Bu konuda şikâyetler her zaman var olageldi ama bugünlerde yaşanan sanki ihlallerin daha bir “idari pratik” halini almış olması. Çok sayıda Geri Gönderme Merkezi (GGM)’den çok sayıda kişi yasal süreçleri tamamlanmadan ama tamamlanmış gibi gösterilerek sınır dışı ediliyorlar. Bir çok kişi için de haklarında hiç sınır dışı etme kararı alınmadan, dolayısı ile sınır dışı işlemi ile ilgili idari ve yargısal denetim süreçlerinin işlemesine imkân vermeden toplu olarak sınır dışı eylemlerini son zamanlarda görmekteyiz. Bu uygulamaya maruz kalan birçok kişi bir şekilde sınır dışı edildikleri ülkelerden aileleri ve avukatları ile irtibat kurduklarından, bu alandaki ihlaller günümüzde olanca sıcaklığı ile konuşulmakta.

Bu uygulamaya kim, hangi nedenle, hangi mevzuattan elde ettiği yetki ile karar verdi -kamuoyuna deklare edilmediği için- bilemiyoruz. Ancak uygulamadaki operasyonel büyüklük ve çok sayıda ilde gerçekleşmesi bunun lokal değil, merkezi düzeyde alınan bir karar ve uygulama olduğunu, bu konuda bir politika değişikliği olduğunu bize göstermekte.

Göçmenler bu artan sınır dışıları nasıl karşılıyor, bu konuda ne yapmaya çalışıyorlar? Zorla sınır dışı edilen göçmenler ne yapıyor?

Bu konuda tabi farklı farklı düşünce, duygu ve davranışlar içine giriyorlar. Özellikle ülkemizi bir güven ve hukuk ortamı olarak görüp sığınmak amacı ile gelenlerde -artık gördükleri bu uygulamalar ile- istenmediklerini düşünüyorlar ve buna üzülüyorlar (bu ülkemizde herhangi bir nefret söylemine, nefret suçuna muhatap olmayan, en sıradan yabancıda oluşan asgari duygu ve düşünce). Sınır dışı edilenler böyle olduğu gibi sınır dışı edilenleri izleyen, kendi networklerinde durumu sıcak olarak takip eden kişiler de sıranın yakın zamanda kendisine geleceğini tahmin etmekte zorlanmıyorlar. Bu nedenle menşe ülkesine dönme ihtimali görmeyen (gören azınlık gruplar da elbette var) çoğunluk kitle sığınma çabalarını artık Avrupa ülkelerine doğru yöneltmiş durumda. Özellikle ülkemizi müslüman kültürü ile kendisine daha yakın gören, beyaz yakalı olmayıp emek yoğun işlerde çalışan orta ve alt gelir düzeyine sahip kişilerde ülkemize duydukları sevgi ve saygı duygularının hızla aşınmakta olduğunu hissediyorum. Artık sürekli tanıdığım, müvekkilim olan kişilerin -davalarını kazanıp hukuki durumlarını görece düze çıkarmış olsam da- Avrupa ülkelerine geçtiklerini duyuyorum. Zorla sınır dışı edilen kişilerin bir kısmının -büyük oranda aileleri halen ülkemizde olduğu için- tekrar düzensiz olarak ülkemize gelecekleri ama artık zinhar Göç İdaresine kayıt olmak için uğraşmayacaklarını tahmin etmek sanırım zor değil. Bu kişiler de ülkelerinden sonra ülkemizden de ümitlerini kesmiş olmakla ilk bulacakları fırsatta ve biriktirdikleri parayla “batıda” güvenle yaşayacakları bir ülke arayacaklardır.

Gönüllü geri dönüş konusunda mevzuat ne diyor?

Gönüllü geri dönüşün nasıl olması gerektiğine dair Geçici Koruma (GK) Genelgesinde özel bir düzenleme ve dolayısı ile usul güvenceleri var ancak maalesef uygulamada (özellikle iradeleri hilafına gönderilen kişilerde) buna çoğunlukla uyulmuyor. İrade fesadı halleri olan kandırma ve hata ile imza almalar, GGM girişinde kayıt amacıyla usuli bir zorunlulukmuş gibi alınan boş kağıda / beyaza imzalar bu amaçla kullanılabiliyor. Bazen psikolojik ve bazen fiziki baskı ile imza alma ile özellikle son haftalarda duyduğum orada bulunan bir özel güvenlik görevlisi gibi üçüncü bir şahsın çok sayıda yabancı yerine toplu attığı imzalar bu kapsamda kullanılabiliyorlar. Genelgede işaret edilen “üçüncü göz” rolündeki BMMYK, Kızılay veya İl İnsan Hakları Kurulunda temsil edilen STK temsilcisi oynaması gereken rolü oynaması gerektiği gibi oynamıyor. Temel sorun olarak bu durumu ve bu durumun yargısal denetim mekanizmaları tarafından denetlenmemesini görüyorum.  

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.