Faaliyetlerimiz
Göçmenlerin haklarını ihlal eden keyfi uygulamalara derhal son verilsin
Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) gözetim altında tutulan mültecilere avukatlarının ulaşamaması, işkence, kötü muamele ve zorla geri göndermelerin yaygınlaşması üzerine, bir grup aktivist ve avukat MAZLUMDER Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı’nın “Geri gönderme merkezlerinde kötü muamele iddiaları doğru değil” açıklamasının ardından yapılan toplantıda, “Geri Gönderme Merkezleri 5 yıldız standardında ise hodri meydan diyoruz. Biz aktivistler ve avukatlar olarak bu Geri Gönderme Merkezleri’ni heyet halinde gezmek istiyoruz. Komisyonlar kurun, buraları izleyelim” denildi.
Mazlumder Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısına; Çerkez Dernekleri Federasyonu, Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Federasyonu (ULFED), Kaf Dağı Eğitim ve Kültür Derneği, Birleşik Kafkasya Derneği, Kafkas Çeçen Dayanışma Derneği, Sığınmacı Hakları Platformu ile Çeçen-Kafkas Muhacirleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği destek verdi.
Kötü muamele iddialarına karşı etkin bir şekilde soruşturma yapılmalı
Basın toplantısında konuşan Av. Abdulhalim Yılmaz, "Son zamanlarda biraz da güvenlik kaygısıyla veya başka sebeplerle müvekkillerimize ya da işlem yapılan şahıslara ulaşamıyoruz. GGM’lerde yeterli denetim yapılmadığını düşünüyoruz. Çünkü sık sık intihar vakaları yaşanıyor. Kötü muamele iddiaları gündeme geliyor. Bu aynı zamanda kurum içerisinde görev yapan ve işini layıkıyla yapan insanların da lekelenmesi anlamına geliyor. Bu nedenle kurumun, kötü muamele iddialarına karşı etkin bir şekilde soruşturma yapması gerekir. Kendi içlerindeki çürük elmaların ayıklanması gerekir. Aksi halde bu kurumun görüntüsüymüş gibi ortaya konulur ki, bu sonuç olarak hoş bir durum olmaz" dedi.
Külliyen ret politikası 90'lı yılların politikasıdır
Geri Gönderme Merkezlerine götürülen insanların kaybolduğunu, 2-3 hafta sonra ancak haber alınabildiğini belirten Av. Mehmet Okatan, "Normalde karakola götürülen kişiye ailesiyle görüşme hakkı verilir, kanunen. Ailesiyle görüştükten sonra usul o şekilde devam eder. Burada öyle durumlar oldu ki karakollardan GGM’ye gönderilen kişilere ulaşılamadı. Çatalca GGM’ye gönderilen kişi bir şekilde telefonla ulaşarak orada olduğunu söylüyor, ama avukatlar gidince görevliler 'böyle biri yok' diyorlar. Bu durumda insanın aklına farklı farklı şeyler geliyor. Acaba bu insan kimseye haber vermeden farklı yerlere mi gönderilecek? Veya başına başka şeyler mi gelecek?
Çünkü kötü muamele ile ilgili durumlar GGM’lerde hayli fazla. Eğer bunlar münferit şeyler ise GGM müdürlerinin veya İçişleri Bakanlığının, Göç İdaresi Başkanlığının tedbirler alması ve çürük elemanları temizlemesi lazım. Ancak Göç İdaresi’nin dün yaptığı açıklamaya bakıldığından böyle bir şeyin olmadığı, iddiaların tamamen reddedildiğini görüyoruz. Külliyen bir ret olduğu zaman bunu kabul etmek anlamına gelir. Külliyen ret politikası 90'lı yılların politikasıdır. 90'lı yıllarda ceza evlerinde ölen insanlar veya şubelerde ölen insanlar için 'biz işkence yapmadık, biz öldürmedik' dediler. Cenazesini dahi cezaevlerinden, şubelerden, Vatan emniyetten alıyorsunuz ama 'biz işkence yapmadık, kendisi kafasını vurarak öldürdü' diyorlardı. Bu şekilde komik durumlar söz konusu oluyordu. Biz diyoruz ki, 90'lı yıllar geri gelmesin, 90'lı yılları lanetle anıyoruz ama onların benzer uygulamaları günümüzde olduğunda üzülüyoruz" diye konuştu.
Geri gönderme merkezlerindeki iddialara araştırılmalı, kapsamlı bir göç yönetimi oluşturulmalı
Gönüllü geri dönüşün gönüllü olmadığına dair eleştirilerin gerçekten önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, "Özellikle geri gönderme merkezlerindeki gönüllü geri dönüş belgelerinin zorla imzalatıldığına dair eleştiriler bu bakımdan ciddiye alınmalı. Bunların sadece iddiadan ibaret olmayan bir tarafı olduğu göz önünde bulundurulmalı. Bazı yargı kararlarına yansıyan tespitler var. Öte yandan Geri Gönderme Merkezleriyle ilgili olarak devletin başka kurumlarının da benzer gözlemleri söz konusu. Örneğin; Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu'nun Tuzla'daki GGM ile ilgili çok kapsamlı bir raporu var. Bu rapor, bugünlerde dile getirilenlerden fazlasına dair bilgiler de içeren objektif bir rapor. Dolayısıyla bu konuda dile getirilen eleştirileri sadece kötü niyetli ya da dezenformasyon amaçlı girişimler olarak damgalamak doğru bir yaklaşım değildir. Aslında yapılması gereken çok net. Evrensel tecrübeyi ve hukukun temel ilkelerini dikkate alarak kapsamlı bir göç yönetimi oluşturulmalı. Bu konuda karar alma süreçlerine mültecileri, akademiyi, devletin çeşitli birimlerini ve sivil toplumu da katarak çok boyutlu bir yaklaşım sergilenmelidir" şeklinde konuştu.
Avi Eyyüp Akıncı kendi müvekkilinin 3 yaşındaki çocuğu ile kaybolduğunu, 15 gündür kendisinden bilgi alamadıklarını söyledi. Akıncı, “İstanbul Valiliğinin 29 Ocak tarihli bir yazısı var. Selimpaşa GGM’ye alınmış ancak bu tarihten beri kendisinden haber alınamıyor. Birkaç müvekkilimiz de bilgi verilmeden sınırdışı edildi. Elbistan’a sevk edilip adliyeye sevk edilmeyen müvekkillerimiz var. Biz bunları duyurmaya çalışırken Göç İdaresi dezenformasyon yaptığımızı iddia eden tehdit içerikli duyuru hiçbir sorunu çözmez. Biz müvekkillerimizi arıyoruz” dedi.
İşkence ve kötü muamele iddiaları artık söz konusu olmamalı
Neredeyse 6-7 yıldır seçim hikâyesi üzerinden göçmenlerle ilgili bahaneler duyduklarını vurgulayan MAZLUMDER Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, "Artık bundan sıkıldık. Hukuk, seçim için iktidar için feda edilemez. Seçim ve oy kaygısıyla insani politikalardan uzaklaşılması doğru değildir. İşkence ve kötü muamele ile intihar iddiaları titizlikle soruşturulmalı. Bu iddialar ortaya atılıyor. İddialar sadece reddetmekle, yalanlamakla çözülebilecek bir iş değildir. Eğer vara suç işleyenler hakkında gerekli cezalar verilmeli. Bunun ön koşulu ciddi bir soruşturma yapılmasıdır ama bu da yapılmıyor. Göç idaresine sevk edilen ve gözetime tabi tutulan kişilerin ailelerine, avukatlarına nerede olduklarına dair derhal bilgi verilmesi gerekiyor. En ağır suçlarda dahi cezaevlerine gidip müvekkillerle görüşebiliyoruz. Hatta ceza almış olsa dahi görüşebiliyoruz ama bugün hiçbir suçu olmamasına rağmen basit bir takım idari işlemler yüzünden bu inşalara ulaşılamaması, kayıp haline gelmesi, hatta Türkiye'de zannederken Tacikistan'da, Özbekistan'da olup akıbetinin belirsiz hale gelmesi kabul edilebilir bir durum değildir. İşkence ve kötü muamele iddialarının artık söz konusu olmaması gerekir. Bunun için iç ve dış denetimler yapılmalı, görevli personele düzenli eğitimler verilmeli" dedi.
Göçmenlere yönelik imza yükümlülüğünün tekrar eski haline getirilmesi gerektiğini de hatırlatan Kartal, "Daha önce ayda bir veya 15 günde bir imza yükümlülüğü söz konusuyken artık haftada 5 gün imza yükümlülüğüne tabi kılınmak isteniyor. Hatta bazı yerlerde Ankara'daki bir kişiyi alıp Malatya'daki geri gönderme merkezine gönderiyorlar. Mahkeme kararıyla oradan salıveriliyor ve orada haftanın 5 günü imza yükümlülüğüne tabi tutuluyor. İkameti, ailesi, her şeyi Ankara'da olmasına rağmen Malatya'da imza atma yükümlülüğüne tabi tutuluyor. Sokakta mı kalacak bu insanlar? Sokakta da kalsa bu sefer bunun için bir işleme tabi tutulacaklar" diye konuştu.
Programın sonunda İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), Çerkez Dernekleri Federasyonu, Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Federasyonu (ULFED), Kaf Dağı Eğitim ve Kültür Derneği, Birleşik Kafkasya Derneği, Kafkas Çeçen Dayanışma Derneği, Sığınmacı Hakları Platformu, Çeçen-Kafkas Muhacirleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından hazırlanan ortak basın açıklaması okundu.
Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
İnsanlar mülteci olmayı ne ister ne de tercih eder. Mülteci olmak, bir ‘yabancı’ olmaktan daha çok şey ifade etmektedir. Mülteciler, büyük çoğunlukla insan hakları ihlallerinin sonucu mülteci olmaya zorlanmış kişilerdir. Mülteciler, sığınma süreçleri öncesinde, sırasında ve sonrasında ulusal ve uluslararası hukuk tarafından koruma altına alınan birtakım haklara sahiptirler.
Türkiye’de uzunca bir süredir mültecilerin haklarına saygı duyulmadığına, haklarının kullanımının engellendiğine ilişkin örnekler yaygınlaşmaktadır. Geldiğimiz noktada bu örneklerin insan onurunu temelden zedeleyecek noktalara vardığı gözlemlenmektedir. Oysa uluslararası zorunlu göç hukuku, mülteci, göçmen, sığınmacıların haklarını koruyan sözleşmeler ve ilgili mevzuat esas alındığında, yaşanan mağduriyetlerin azalacağı görülecektir. Geçmişte yaşadığımız tecrübeler keyfi uygulamaların arttığı dönemler, hukuk devleti ilkesinin yok sayıldığı, kamu düzeninin bozulduğu, kişi haklarının endişe verici şekilde ihlal edildiği dönemler olmuştur.
Son zamanlarda sosyal medyaya yansıyan örneklerde ve bizlere yapılan başvurularda, İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk birimleri ile Göç İdaresi Başkanlığı’nın keyfi uygulama ve hukuksuz işlemlerinin kurum politikası haline geldiğini, sorunların alanda karşılaşılan bireysel vakalardan öte köklü yapısal temelleri olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu keyfi örneklere ve uygulamalara bakacak olursak:
28 Ocak 2024 tarihinde Santa Maria Kilisesi’ne yapılan saldırının ardından birçok operasyon yapılmış, bazı yabancı uyruklu şahıslar gözaltına alınmış, bazıları da tutuklanmıştır. Adli soruşturmanın başlatılmış olmasının önemini vurgulamakla beraber henüz yargılaması bile başlamamış şüphelilerin fail olarak gösterilmesinin Adil Yargılanma Hakkı bakımından yanlış olduğunu vurgularız. Operasyonlar sırasında gözaltına alınan bazı yabancı uyruklu şahıslar hakkında olayla ve suçla şüphe ilişkileri bile kurulmamış olmasına rağmen sınır dışı işlemi uygulandığına ilişkin bilgiler de medyaya yansımıştır.
Yine sosyal medyada açıklama yapan ve bu başvuruları derneğimize de ileten bazı avukatlar, farklı operasyonlarda gözaltına alınıp İstanbul Emniyet Müdürlüğü ya da İstanbul Adliyesinde adli işlemleri tamamlanarak Göç İdaresine sevk edilen bir kısım (Kafkasya ve Orta Asya kökenli) yabancı uyruklu müvekkillerinden haber alamadıklarını; Göç İdaresine sevk edilen bu kişiler hakkında Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) yapılan sorgularda kayıtlarının bulunmadığı ve GGM’lerde olmadıkları cevabının verildiğini; müvekkillerine ulaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Adeta kırk yıl öncesinin gözaltında yok edilme uygulamalarını hatırlatan bu durum, hukuki başvuru yollarına erişimi engellediği gibi işkence ve kötü muamele uygulamalarının önünü açma riski taşıyan bir hak ihlalidir.
Sosyal medyaya yansıyan bilgilerden ve bizlere yapılan bazı başvurulardan, yılbaşından sonra Göç İdaresi Başkanlığı’nın 6458 Sayılı Kanun’un 57/A madde kapsamındaki İdari Gözetime alternatif imza yükümlülüğünde bir politika değişikliğine gittiği anlaşılmaktadır. Daha önce ayda bir kez ya da 15 günde bir kez imza yükümlülüğü yüklenilen yabancıların imza yükümlülükleri haftada beş güne çıkartılmıştır. İmza yükümlülüğü yüklenilen yabancılar şahsi ve ailevi durumu dikkate alınmadan, hafta içi her gün göç idaresine giderek imza atmak zorunda bırakılmışlardır. Bulundukları ilçelerden her gün birkaç vasıta değiştirerek il merkezine gidip imza atan yabancıların normal şekilde bir hayat sürdürmelerinin imkânı kalmamıştır. Bu durum ne insanidir ne de 6458 sayılı Kanun ruhuna uygundur. Hatta bazı örneklerde göçmenler yerleşimlerinden farklı şehirlere götürülmüş, idari gözetim kaldırılmasına rağmen yerleşimlerinin ve ailelerinin bulunduğu şehirlerinde değil de başka şehirlerde imza atmakla yükümlü kılınmışlardır.
Dile getirilen bir başka sorun da düzenli göçmenlerin kurum politikaları sebebiyle düzensiz hale getirilmeleridir. Son bir yıldır 6458 sayılı kanundaki tüm şartları taşısalar dahi Türkiye’ye gelen yabancılara kısa dönem ikamet izni verilmemektedir. Yıllarca burada kalan, çocukları burada eğitim gören, şirket açıp istihdama ve ekonomiye katkı sağlayan yabancıların ikamet ve çalışma izinleri uzatılmamaktadır. Genel geçer ifadelerle, sadece kanun maddesi yazılarak izin taleplerinin neden reddedildiğine dair herhangi bir gerekçe de bildirilmemektedir.
Bir yandan bu olumsuzluklar yaşanırken bir yandan da Göç İdaresi içerisinde bazı çalışanların rüşvet aldıklarına dair iddialar sürekli ortaya atılmaktadır. Biliyoruz ki bir kurum ne kadar şeffaflıktan uzaklaşırsa, kanunlara aykırı teamüllere meylederse o kurum o kadar tartışmaya açık hale gelir.
Göç hukukuyla sahada ilgilenen avukatların bizlere yaptığı başvuruda dikkat çeken bir sorun da Göç İdaresinin yaptığı iş ve işlemler hakkında tarafları bilgilendirmemesidir. Herhangi bir sebeple idari gözetime alınan yabancıların mevcut durumu hakkında 6458 sayılı Kanunun 53/2. maddesi gereğince yasal temsilcisine ya da avukatına bilgi verilmesi gerekir. Fakat Göç İdaresi Başkanlığı idari gözetime alınan yabancıları, haklarında bir karar almadan önce 2-3 şehir dolaştırmakta, bu süreçte ne avukatlara ne yasal temsilcilere ne de ailelere bilgi verilmektedir. Yabancının avukatlarının Göç İdaresine başvurmaları üzerine de “Güvenlik gerekçesiyle bilgi verilemeyeceği’’ gerekçesiyle hiçbir bilgi verilmemektedir. Yabancının nerede olduğunu bulabilmek bazen 15-20 günü bulabilmektedir. Bu süre boyunca ne ailesi ne de avukatları yabancı hakkında herhangi bir bilgiye ulaşabilmektedir. Yabancının, hakkında alınan kararlara karşı yargı yoluna gitmesi dolaylı olarak engellenmekte ve insanlar süreç sonunda sınır dışı edilme riskine maruz bırakılmaktadır.
6458 sayılı Kanun’un 53/3. Maddesi gereğince hakkında verilen sınır dışı kararına karşı yargı yoluna başvuran yabancının sınır dışı işlemleri mahkeme sonuçlanıncaya kadar durdurulur. Bu durumun tek istisnası kişinin kendi isteğiyle (gönüllü geri dönüş) ülkesine gitmek istemesidir. GGM’lerdeki yabancılara gönüllü geri dönüş formunu imzalatmak için baskı, kötü muamele ve işkence yapıldığına ilişkin iddialar son zamanlarda oldukça artmıştır. Bu konuda birden çok şehirdeki geri gönderme merkezlerindeki uygulamalar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Ölüm, işkence ve kötü muamele endişesiyle, onurlu bir yaşam için ülkemize sığınmış, korumasız yabancılara işkence ve kötü muamelede bulunulduğu yönündeki iddialar vahimdir, üzerine gidilmelidir.
Sınır dışı kararı verilen yabancılar GGM’lerde tutuklama benzeri bir şekilde tutulmaktadır. GGM’lerde tutulan şahısların acil sağlık hizmetleri, beslenme ve barınması idare tarafından yapılmakta; aileleri ve avukatlarıyla görüşme, telefonla iletişim kurma hakları bulunmaktadır. Özellikle son bir yıldır, merkezlerin aşırı kalabalık olması nedeniyle çokça şikâyet alınmaktadır. 800 kişilik GGM’lerde 2000 kişinin tutulması, 6 kişilik odada 20 kişinin tutulması, fiziksel imkanların yetersiz kalması; bununla birlikte personel eksikliği ve yönetim zorluğu, ayrıca merkezlerin denetime kapalı olması hususları bileştiğinde, dışarıya yansımayan işkence ve intiharlara varan ciddi insan hakları ihlalleri söz konusu olabilmektedir.
Bu konulara duyarlı STK’lar olarak aşağıdaki hususları önemine binaen vurgularız:
- Göçmenlerin hak ve hukuklarını ihlal eden keyfi uygulamalara derhal son verilmeli, bütün süreçler insan hakları ilkelerine ve hukuka uygun olarak yürütülmelidir. Seçim ve oy kaygısı ile insani politikalardan uzaklaşılmamalıdır.
- İşkence ve kötü muamele ile intihar iddiaları titizlikle soruşturulmalı, varsa suç işleyen görevliler hakkında gerekli cezalar verilmelidir.
- Göç idaresine sevk edilen ve idari gözetimde tutulan kişilerin ailelerine ve avukatlarına, nerede oldukları konusunda derhal bilgi verilmelidir.
- Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim insani koşullarda sağlanmalı, işkence ve kötü muamele iddiaları söz konusu bile edilememelidir. Bunun için iç ve dış denetimler yapılmalı, görevli personele düzenli olarak insan hakları eğitimleri verilmelidir.
- Göçmenlere yönelik imza yükümlülüğü uygulaması tekrar eski haline getirilerek ayda 1 ya da 15 günde 1 olmak üzere değiştirilip bu konuda insani bir yaklaşım gösterilmelidir. GGM’lerden salıverilen kişilerin ailesinden ve ikametinden çok uzakta bir şehirde ve her gün imza vermek şeklinde yerine getirilmesi imkânsız uygulamalardan vazgeçilmelidir.
- Son dönemdeki olumsuz Kurum politikaları değiştirilip düzenli göçmenleri sistematik olarak düzensiz hale getirilme uygulaması sonlandırılmalıdır.
- İkamet ve çalışma izni başvurularının değerlendirilme süreçleri hukuki denetimin yapılmasına imkân verecek şekilde somut olarak gerekçelendirilmeli ve şeffaflaştırılmalıdır.
- Göç İdaresi ve GGM’lerdeki rüşvet iddiaları ivedilikle araştırılmalı, görevini hakkıyla icra eden personelin zan altında kalması önlenmelidir.
- Göçmen sorununun, sivil toplum ve siyaset kurumu diyaloğuyla, insan haklarına uygun bir şekilde ve birlikte yaşama ekseninde çözülmesi için fırsat oluşturulmalıdır. Denetimlerde STK’ların da dahil edilmesi sağlanmalıdır.
- Yabancı şahıslar bakımından kamu güvenliği veya kamu düzenini ilgilendiren hususlar bulunması halinde bu soruna hukuk içerisinde çözümler bulunmalıdır. Şu ana kadar gerçekleşmiş geri gönderme işlemleri kanuna uygunluk yönünden incelenmeli, hukuka aykırı geri göndermelere, gönüllü geri dönüş adı altında zorla göndermelere son verilmeli, Geri Gönderme Yasağına katı bir şekilde riayet edilmelidir.