Faaliyetlerimiz

Ayrımcılık Yasağı Uygulansın; sığınmacılara çalışma, ikamet ve seyahat özgürlüğü tanınsın

Ayrımcılık Yasağı Uygulansın; sığınmacılara çalışma, ikamet ve seyahat özgürlüğü tanınsın
23.11.2024

"Kanuna aykırı geri göndermeler yaşanıyor"

Faruk Sevim

Sığınmacı Hakları Platformu, Suriyeli mültecilerin gönüllülük adı altında zorla geri gönderilmesine ve yaygınlaşan ırkçı saldırılara ilişkin basın açıklaması yaptı.

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği'nde (MAZLUMDER) yapılan açıklamaya, medya mensupları, Suriyeli ve Türkiyeli sivil toplum temsilcileri ve bireyler katıldı.

Açılış konuşmasını yapan Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Ali Öner, göçmenlerin hukuksuz şekilde imza attırılarak geri gönderildiğini, ailelerin bölündüğünü, her türlü hukuki haklarının çiğnendiğini, suçun şahsiliği ilkesinin çoğu zaman göz ardı edildiğini söyledi.

Basın açıklamasını Türkçe olarak Yıldız Önen, Arapça olarak Taha Elgazi okudu. Avukat Gülden Sönmez ve Bekir Berat Özipek, sığınmacıların karşılaştıkları sorunları ve çözüm önerilerini anlattılar.

Kanuna aykırı geri göndermeler yaşanıyor

Yıldız Önen, genel seçimler öncesinde mülteciler üzerinden başlatılan ayrımcı ve ırkçı söylemlerin seçim sonrasında da devam ettiğini belirtti. Siyasi partilerin, mülteciler üzerinden ırkçılığı yükselttiğini vurgulayan Önen, “Seçimlerde hiçbir konuda anlaşamayan muhalif siyasi partilerin anlaştığı tek konu olan ‘Suriyeliler geri gönderilecek’ vaadi ve toplumu enfekte eden mülteci düşmanı propagandaları meyvelerini vermeye başladı. Üretilen nefret, iktidarın tavizkar politikalarıyla birleşince, gündelik hayatta Arap turistlere yönelik saldırılar dahi görülmeye başlandı” dedi.

Mültecilerin yaşadıkları sorunları iki başlıkta anlatan Önen, uluslararası sözleşmelere atıf yaptı:

"Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. maddesi, ülkesinde zulüm ve/veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalma halinde insanların geri gönderilemeyeceğini söyler. Ancak Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne ve iç hukukta düzenleme getiren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na aykırı biçimde zorla geri göndermeler devam ediyor.

Temmuz ayından itibaren özellikle İstanbul’da ikametgâhı olmayan binlerce Suriyeli, Afgan, Lübnanlı, Iraklı, Özbek ve Türkmen pek çok sığınmacı gerekli işlemler yapılmadan ülkelerine veya Suriye’nin kuzeyine gönderildi.

Suriye hâlâ savaş ve çatışma bölgesidir

Uluslararası kurumlar ve insan hakları örgütlerinin raporlarına yansıdığı üzere Suriye, hâlâ savaş ve çatışma bölgesidir; güvenli değildir. İnsanların savaş, iç savaş ve katliamlarla ciddi hayati riskin hala devam ettiği bölgelere gönderilmesi ahlaka ve hukuka aykırıdır.

Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük çoğunluğu Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesinden, savaş ortamlarından dolayı yerlerinden edilmiş bireylerdir.

Hayatta kalmak için topraklarını terk etmek zorunda kalan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir seçim vaadi yahut “siyasi program” olarak ilan etmek, bunu yapanların insan haklarına gerçekte nasıl baktıkları hakkında da net bir fikir veriyor.

Sığınmacılar artık daha güvensiz hissediyorlar

Son aylarda sığınmacılar, ırkçılık ve nefret suçları karşısında her geçen gün kendilerini daha güvensiz bir durumda hissediyorlar. Böyle bir ortam, zaman zaman onları hukukun temel ilkeleri çerçevesinde sahip oldukları haklarını bile kullanamayacakları bir duruma sokabiliyor.

Geçenlerde bir paylaşımı sebebiyle tutuklanan Suriyeli bir sığınmacının eşinin, kendisine herhangi bir suç isnat edilmeksizin geri gönderme merkezine gönderilmesi örneğinde olduğu gibi, suç ve cezanın şahsiliği ilkesi alenen çiğnenebiliyor.

Sığınmacıları ve ailelerini güvensiz bir duruma sürükleyen, geçici koruma statüsünün sağladığı hakları dahi kullanmalarını engelleyen ve uyum sürecine zarar veren bu uygulamalar, Türkiye’nin tutarlı ve bütünlüklü bir göç yönetiminden uzaklaşmakta olduğunu gösteriyor.

Ülkelerinden travmatik bir savruluşla ayrılan ve burada hayata tutunma mücadelesi veren insanları evinden, işinden, çocuğunu okulundan koparacak uygulamaların hiçbir makul ve mantıklı açıklaması olamaz; göç böyle yönetilmez.”

Ayrımcılık yasağı uygulanmalı

Siyasetçilerin, yabancı düşmanlığını arttıran, ırkçılığı pekiştiren politikalardan ve söylemlerden vazgeçmeleri gerektiğini belirten Önen, "Türkiye’nin güvenlikçi perspektife veya mülteci karşıtı kesimlerin tepkilerini yatıştırmaya indirgenmemiş, evrensel tecrübeyi ve Anadolu’nun kadim kucaklayıcı geleneğini gözeten, adalet ve hak temelli, tutarlı ve uzun erimli bir göç politikasına ihtiyacı var" dedi.

Önen, platformun acil taleplerini şöyle sıraladı:

Göç İdaresi Başkanlığının 28 Temmuz’da yayınladığı “İstanbul dışındaki bir ilde kayıtlı olmasına rağmen İstanbul'da ikamet eden Suriye uyruklu yabancıların, 24 Eylül 2023 tarihine kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri” tebliği geri çekilmeli.

İstanbul’da ikametgâh gösterebilen, çocukları okula kayıtlı olan, bir işyerinde çalışan ve ailesinin geçimini sağlayan kişilere İstanbul’da ikamet hakkı verilmeli; bu kişiler kayıtsız olma durumundan çıkarılmalı.

Sığınmacılara yönelik seyahat özgürlüğü sınırlamalarına son verilmeli; Türkiye içinde iş bulabildikleri şehirlerde aileleriyle beraber yaşayabilmeleri için ikamet hakkı tanınmalı.

Objektif bir temeli olmayan ve sıklıkla keyfi biçimde koyulduğu değerlendirilen “tahdit kodu” aracılığıyla bireyleri her an sınırdışı edilebilir duruma getirme uygulamasına, insanları “gönüllü” adı altında geri dönüşe zorlamaya ve bu süreçte yargı kararlarıyla sabitlenen hukuka aykırı diğer tüm muamele ve işlemlere son verilmeli.

Ayrımcılık yasağı uygulanmalı; ırkçılar ve diğer ihlalciler için sığınmacılar kurbanlaştırılmamalı ve bu ülkede kaldıkları sürece her türü istismara kapı açan “bir saldırının mağduru dahi olsa gönderilme” korkusundan masun olarak yaşamaları sağlanmalı. Sığınmacılara yönelik saldırılar ve ihlaller etkili biçimde soruşturulmalı, hukuk tarafından cezalandırılmalı.

Irkçılığın oksijeni cezasızlıktır

Avukat Gülden Sönmez, geri gönderme merkezlerinde yaşananları anlattı: 

"Şu an Türkiye'de bütün mülteciler, ırkçı saldırılara ve sistematik hukuk ihlallerine maruz kalıyorlar.  Eğer bu duruma bir an önce çözüm üretilmezse ciddi bir kriz ile karşı karşıya kalacağız. 30 yıldır avukatlık yapıyorum, hiç bu kadar sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya kalmamıştım. Irkçılık artıyor ve bu hukuk sistemine dahi çok ciddi biçimde yansıyor.

Irkçılığın oksijeni cezasızlıktır, ırkçılığın önlememesinin tek nedeni cezasızlıktır. Soruşturma süreçleri olması gerektiği gibi yürütülmüyor. Türkiye'nin toplumsal barışını tehdit eden o kadar olay yaşanmasına rağmen savcılar soruşturma başlatmak için nasıl bir talimat bekliyorlar bilmiyorum. Bizzat Ümit Özdağ'ın söylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunmama rağmen sonuç alamadım."

Geri gönderme merkezlerinde intihar iddiaları var

"Mevcut mevzuat, yaşam tehdidi altında olan sığınmacıların geri gönderilemeyeceğini söyler, ama pratik böyle olmuyor. İhlaller sistematik hal aldı ve sadece sığınmacılar değil, turistler ve hatta 'tipin Suriyelilere benziyor' diyerek Türkiye vatandaşları dahi yolda çevriliyor. 

Polisler, gözaltı süresi 2 gün olmasına rağmen, herhangi bir suça dahi bulaşmamış sığınmacıları 3 ay polis merkezinde tutabiliyor. Bu sistematik hak ihlali demektir. 

Geri gönderme merkezleri büyük bir sorun haline geldi. Burada tutulan müvekkillerimize ulaşamıyoruz. Nereye götürüldüğünü, nerede olduğunu bulmamız haftalar alabiliyor. Göç İdaresinin telefonlarına asla ulaşılamıyor.

Tuzla Geri Gönderme Merkezi'ne gidiyoruz, müvekkilimizin Konya'ya gönderildiğini öğreniyoruz, oraya gittiğimizde Van'a gönderildiğini öğreniyoruz. Çoğu zaman biz avukatlar gidene kadar bazen müvekkillerimizin sınır dışı edildiğini öğreniyoruz. Üstelik bu uygulamalar istisna değil, rutin hale geldi, tüm sığınmacılar en az 3-4 GGM dolaştırılıyor, bu yüzden itiraz sürelerini kaçırmış olabiliyoruz.

Gönüllü geri dönüş, mecburi ve onur kırıcı bir gönderme biçimi oldu. Sığınmacılar geri dönüş metnini imzalamak zorunda bırakılıyorlar. Hiçbir suça karışmamış kişiler, suçlu gibi sınır dışı ediliyorlar.

Geri gönderme merkezlerinde intihar vakaları duyuyoruz ama teyit edemiyoruz. Bu olayları Meclis İnsan Hakları Komisyonu incelemek ve araştırmak zorunda, bu iddialar ciddi boyutta ve bir an önce harekete geçilmeli.

Erzurum geri gönderme merkezinde tutulan Türkmenistanlı Maksad Baymuradov, tüm itirazlarımıza rağmen Türkmenistan’a geri gönderildi. Şimdi kendisinden haber alamıyoruz, hayatta olup olmadığını bile bilmiyoruz.

Savcıları, görevini hukuka uygun yapmayan memurlar ve ırkçı saldırılar konusunda harekete geçmeye, Hükümeti de göçmenlere yönelik bu politikalarından bir an önce vazgeçmeye çağırıyorum.”

Öğrencilerimizi GGM’lerden toplamak zorunda kalıyoruz

Prof. Dr. Bekir Berat Özipek akademide karşılaştıkları sorunları anlattı:

“Şu an bir akıl tutulması içindeyiz, sanki bir kâbusun içinde olmamız isteniyor. Göç yönetmek demek, daha fazla göçmeni geri göndermek demek değildir, toplumda tepki var diye ayrımcılığa ve nefret suçlarına göz yummak demek değildir. Göçü yönetmek demek, mağduru olduğu olayda bile sığınmacıyı zengin bir av sahasındaki av haline getirmek, saldırganlar için kurban haline getirmek demek değildir. Göçü yönetmek demek, uluslararası öğrencilere yönelik zorluklar çıkarmak da değildir.

Türkiye’nin uluslararası öğrencilerle ilgili hedefleri var, ama göç idaresinin tutumu bu öğrenciler üzerinde büyük mağduriyetler yaratıyor. Eskiden yabancı öğrencilerle ilgili ikamet işlemlerini ilgili üniversiteler yapardı, şimdi öğrencilerin bizzat göç idaresine gitmesi isteniyor, bu nedenle geri gönderme merkezlerinden toplamak zorunda kaldığımız öğrencilerimiz var. Göç idaresinin bu tutumu akademinin hedeflerini ciddi anlamda tahrip ediyor.

Geri gönderme merkezlerindeki durumu son TİHEK raporlarından birinde yazmıştık. İnsan hakları ihlallerini çok net bir şekilde resmetmiştik.

Hükümetten insan onuruna uygun bir yaşam hakkı talep ediyorum

Türkiye’de sosyal uyum adına yapılan, biriktirilen bütün kazanımlar, son birkaç aydır heba ediliyor. Uzun yılların çok olumlu ve iyi uygulamaları, bu uygulamaların biriktirdiği güven duygusu ciddi anlamda tahrip olmuş durumda. Eğer sığınmacıları güvensiz hale getiren, ülkeyi ciddi anlamda ahlaki, ekonomik ve sosyal kayba uğratan bu ortam devam edecek olursa, bunun herkes için sonuçları kötü olacak.

Göçmenlere yönelik ırkçılık, tüm topluma zarar verir. İnsan onuruna yaraşır bir sosyo-politik ortamda yaşama hakkımı kullanmak istiyorum. Muhalefetin ırkçı ayrımcı tutumları, hükümet için mazeret olamaz. Ben hükümetten, devletten bu ırkçı ayrımcı politikalara karşı insan onuruna uygun bir yaşam hakkı talep ediyorum.”

Toplantının sonunda basın mensuplarının soruları cevaplandırıldı, herkes İzmir Güzelbahçe’de 3 Suriyeli işçiyi yakarak öldüren kişinin davasının 4 Ekim’de gerçekleşecek duruşmasını izlemeye çağırıldı.